31 Aralık 2013 Salı

YALNIZLIK

Uzun topuklu ayakkabısını,koyu kırmızı dudak boyasını,siyah mini eteğini ve göğüs kısmı transparan bir bluz giyinmişti o gece.Saçlarından alışılmamış bir parlaklık süzülüyordu.Parmaklarında büyük büyük yüzükler ve pişmanlıklar takılı küpeleri.Gözlerindeki kalem akmıştı o gece ''yalnızlığın''.Ojelerini acıyla birlikte sürmüştü ve kolyesine üç beş tane hüzün takılmıştı.Yalnızlık bedenimde şekillenmişti.O kadar süslenmiş o kadar hazırlanmıştı ki sanki gidecek.Ama gitmiyor işte.Neyi,kimi bekliyor bilmiyorum.

Yalnızlık siyahla nefes alır,müzikle doyar.
Kahveyle susar,kitapla ağlar.

Sigaranın dumanıyla başka şehirlerden başka dudaklardan başka insanlara değiyor bu duygu.Kahvenin buharından,bardaklardan,sözlerden çoğalıyor.Gözlerimizden sıvı haliyle taşıyor.
Geceleri arsız bir kadın gibi postişlerini,lenslerini çıkarıyor,ayakkabısının tokasını çözüyor,pudrasını,rujunu,göz kalemini temizliyor.Soyunuyor ve yatağıma giriyor.Teni buz gibi.Değdikçe titriyorum ve gözlerimi kafamın içine kaçana kadar sıkacağımı düşünüyorum.Bir battaniye daha kapıp sarılıyorum.Sanki hayali,bir gerçekle kapatabilirmiş gibi..

Şimdi yalnızlığın bir bedenle sevişme vakti.
Önümde yakamoz,kadehimde dolu saki.
Gözümde duman,ağzımda tadı
Ürkek serçeyim karnımda sancı.
Binlerce sen olup parçalanıyorum
Dağılıyorum etrafa.
Her katrede bin keder olup savruluyorum.

30 Aralık 2013 Pazartesi

ÇIĞLIK ORDUSU

Saat kaçı gösterirse göstersin,gözlerimi kapayınca aklımı ağzına kadar dolduruyor yokluğun.Ardından şiddetinden zihnimi delen bir hayal cümbüşü.Bazen ateş olsam diyorum.Ateşin kollarında yaşlanmaksa,bizzat ateş olmak.Yakmak gözlerini ve yaştan buğulandırmak kalbini.
Vücudunun her santimetresinin,her çizgisinin,her kıvrımında hayat bulmak varken neden bu bir kelimeyle yaşa ve yasa boğulmak?


İçmek varken ab-ı hayatı gözpınarından
Varlığına susuyor dudağım çatlak kenarından
Her parçam kan ve sersem bir nota
Parçalanıyor bedenim tam bağrımdan.

Gülmek varken ruhla doyasıya
Bu iç çekiş ne,ne bu vaveyla ?
Bende olmanı isterken kıyasıya
Yokluğunu içiyorum kadehten kana kana.

Gecelerimi gecelere bağlama,gündüzlere ulaşayım
İnan bana,inansan damarlarındaki kandayım.
Göğüs kafesimi dar eden duyguların sahibi
Yaralarımın merhemi,vaveylamın tabibi ..

Ruhundan,ruhuma hayat serpen meleğim
Seninle doldu taştı benim gönül eleğim
Dudağımda yaşlanmış bir çığlık ordusu
Tek bir emir bekler ''gel'',de ! geleyim..

27 Aralık 2013 Cuma

DAHA .. ?

Her yanımda susmuş bir insan pusmuş.Sessizlikle dört bir yanı bağlı,müebbet !
Ezeli ve ebedi,her daim.
Daha nasıl tarif edebilirdim ki istediğimi.Kaç kelime bulup dizmeliydim ard arda ? Kaç satır sermeliydim yollarına ve kaç kadeh kırmalıydım uğruna ? Daha ne kadar sarılmalı dumana ve soymalı ruhumu ?
Uykusuzluğu daha kaç gece dost etmeliyim yatağıma ve ne kadar damlamalı daha gözyaşı yastığa ?
Kanlı kanadımla ne kadar çırpınmalı ve gökyüzünü yırtarak kaç kere çığlık atmalıyım cihana ?
Daha ne kadar yanmalı,alev alev donmalı ? Hangi duyguyu çekip yapıştırmalı suratına ? Gözüne sokmalı varlığımı ve aşkımı.
Daha hangi çareyi çaresizleştireyim sevgilim söyle.Hangi yıldızı koparıp saçlarıma takmalı ?
Böyle cayır cayırken hangi ateşle uyandırmalı seni uykundan ? Daha ne kadar sürecek bu dikenli yollarım ?

Dizlerim ne zaman kapatacak kandan musluğunu ? Kaç takla,kaç düşüş daha kaç devrilme yaşayacak bu beden ? Senden devrilmeye değil devrime ihtiyacı var.Gel ve devrim yap meleğim.Sendenim.



Gözpınarlarımı geceye teslim edişimi izle.Ruhumun martılardan arınışını.Sensizliğin bedende tırmanışı işte tam dakikalarını söylüyorum sana.Tırnaklarını batıra batıra yükseliyor tenimde.


Sen hiç sensizliğin,her adımda artan bir boşluk olduğunu düşündün mü ? Ben kilometreleri katederken ? Ve bir okyanus olduğunu,bir damla olup bile karışamadığımı ? Gökyüzü olduğunu ama bir oksijen molekülü olamadığımı ? Sayfalar olduğunu ama kalemin ucuyla bile değemediğimi ?


Daha nasıl anlatmam gerektiğini biri bana söylesin.Daha kaç jilet yemeli soluklarım ve kaç atak geçirmeli beynimden ? Hangi madde olup karışmalı ve konmalı dudağına ?
Su mu,hava mı,toprak mı ?
En çok toprak olmak isterdim.Ama ayaklarının altında değil.
Başının üstünde.
Tacında konaklamak isterdim.
Yüreğinde uyumak,ve gözlerinde anılmak.
Bana baktıklarında seni görüyorlarsa sende de beni görecekler o kadar.
Şimdi damarlarımdan sızan soğuk yüzünden battaniyemi başıma çekiyorum,düşlerim sensin.
Uzun zamandır şunu düşlerim ; gelsin ..


26 Aralık 2013 Perşembe

GEL

Kalbimden ağlıyorum bugün,o kadar doluyum ki çığlık atsam sanki boşa gidecek.Duvara çarpıp içime geri girecek ve ben yine sağır sessizliğime döneceğim.Üşüyorum anne.Üşüyorum.Ellerim buz gibi,titriyorum.Ömründe kaç kişiyi böylesine sevebilirdi ki bir insan ? Kaç vücut,kaç ten,kaç seviyorum tüketilebilirdi ? Bağlı değil bağımlıydım ve onu içmediğim zaman bayılıyordum.Çünkü seviyordum.Seviyorum kelimesine binbir anlam yükleyerek,her anlamda öperek ve dokunarak çoğalıyordum.Fışkırıyordum.Sağımdan,solumdan acı fışkırıyordu.Damla damla akıyordu içimden yalnızlığın rolü.Pare pare dökülüyordu rengin en asili,renklerin yücesi.Kadehimde yarım bir sen.Hep olduğun gibi.

Yer ile göğü tamlarım bizi tamlayamam değil mi ?

İşi gücü bırakıp kitaplarıma sarılıyorum ve soluyorum.Tıpkı bir çiçek gibi.Yalnızlığı yudumluyorum.Demlenmiş.En tavşan kanı olandan böyle.Has bir yalnızlık.Dudak payımda sur/etin.

Benimle savaşma,seviş.Sevginle öp,şefkatinle dokun,saygınla yücelt.Anlıyor musun?
Ağrılarıma merhem olacaksan gel,tekme değil.
Ağıtlarıma melodi olacaksan gel.

Ha ölüyorsun ha özlüyorsun.İki harfin davası olmaz bilirsin.
Ölüyorum diyorsam gel,özlüyorum diyorsam yine gel.
Sen en iyisi ne yap sevgilim biliyor musun,gel.


25 Aralık 2013 Çarşamba

ÖMÜRLÜK KUSURSUZ


Kimi zaman rezilce dilenmekse aşk,gözlerinden huzuru
Satırlarımda ağırlamak ve şakaklarından dalmaksa
Gecelerime pusu kurmak ve gündüzlerimi kana bulamaksa derdi
İstemem ömürlük kusursuz,gelmesin.

Uykuda kavuşmaksa aşk,rüyalarda bir bütün
Dalmadan önce yakmalı ve dayamalı dudağa bir yudum tütün.
Ölmekse her nefeste,donup ta iliklerden
Boşalsın içimden bu rezil rüsva,büsbütün.

Bazı lokmaları boğaza tıkamaksa aşk,boğarcasına
Tanımamaksa dünyayı,sadece ona taparcasına.
Tutmak canı sıkarcasına ve olmaksa duygulara cellat
İstemem ömürlük kusursuz,gelmesin.

Unutturmaksa soluğu ve titretmekse aşk,yaz akşamında,
Tamlamaksa yeri göğü,bedeni bir kalbe sıkıştırıp da.
Aşk,bir manada bin mana olup çoğalmaksa sayfalarda
Savrulunur o zaman tüm kalb-i cihanda.

Tırmanmasıysa bir kedinin boğazıma aşk,tırmalayarak
Özlemekse,parçalanıp arafta savrulmak.
Bu senin bildiğin gibi değil,başka kaybolmak.
Bu günleri geceye sıkıştırıp,ay niyetine saymak.





19 Aralık 2013 Perşembe

SEN DİYARI

Beyaza esir düşen is gibi izdin bende, yüreğimde giz.
Kokunla mis, sesimde tiz.
Sözümde öz, gözümde köz, cayır cayır vardın tende.
Kanımda hız, korkularıma vız'dın.Ruhuma sızdın..

Kelimelerime kıyafet ve sana kifayet azdı.Bunu biliyordun.Yazdığım her mısrada soluklarının seyrinin değiştiğini biliyordum.

Aşkın romanı sende masallaşmışken hangi gerçek seni bana çevirecek ?

Suyun berraklığıyla kucak açmışım sana tüm benliğimle, apaçık.Akıyorum.Duru bir güzellikte akıyorum.
Bir diyardan sen diyarına yoldayım.

16 Aralık 2013 Pazartesi

BU ...


Soğuk,buzun üzerindeki yapışkan haliyle ciğerlerimi dolduruyordu.Yanıbaşımda üzerine dağınık çizikler attığım kestaneler sobanın üzerinde bir güzel pişiyordu.Özlem iliklerimi en saf haliyle titretirken uzaklara dalmayı alışkanlık haline getirmiş gözlerim pencere ardındaki yağmura biçare bakıyordu.Yetmiyordu.
Sevginin sonsuzluğunda bir zerreydim ve kayboluyordum.Gittikçe ağırlaşan koku burnumu rahatsız edince bir tanesini yakmış olduğumu biraz geç anlıyorum.Tıpkı onun gibi,yanıyordum.Buram buram pişmanlık tütüyordu bağrımda,buram buram acı damlıyordu şakaklarıma.Sokağa fırlayıp delicesine çığırmak istiyorum adını tüm adsızlara ve parçalanmış hayatlara.Umudu beklemek değil bizzat umut olmak istiyorum sana.Gerçek sevgileri özledim meleğim.
Bu sevgi değil.
Bu yanma,bu parçalanma.Bu sanki ... Tarifsiz.Bu bambaşka.Bu sen değil,bu ben değil.Bu...Hissizleşmiş,bu ağıdın,feryadın,gözyaşının özü.Bu biz değiliz ve ben biz olmak için ayaklarımdan geleni yapıyorum.Geliyorum.Dokunamamanın sancısı içinde kıvrım kıvrım kıvranıyorum.Kırılıyorum.Her bir el tutuşmanda,selamında kırılıyorum.Özlüyorum meleğim.En önemlisi özlüyorum.Seni de davet ediyorum,özle.Özle beni..

Seni beklemek seni .. Saatin tik taklarına karşı
Seni istemek seni .. Kanadı kırık kuşun göğe her bakışında akıttığı gözyaşı gibi
Seni sevmek seni ...Parıldayan gözlerle bir bakışını beklemek.

Sana soyunmak,sana açmak ruhumu.Hayat bulmak her parçanda,gözlerinde soluklanmak.Kollarında yaşamak ve sözlerinde aklanmak.

Mutluluktan ağlamak bu defa,beraberce.Uzun yola çıkmak,son gazla (: Uçmak mesela sevinçle havalara ya da uzanmak mesela yastığıma,omzunaa.Küçük hayallere bel bağlamak ve atlamak seninle uçurumlara,korkmadan,usanmadan.Utanmadan uyumak ve beraber uyanmak her sabaha.Güneşi saklamak gözlerimize ve bakışlarımızı kitlemek birbirimize.Isıtmak ellerimizi bir eldiven gibi,olmalı bu huzurun en dibi.

Çatlamış bir toprak gibi susuyorum sana.Baharı bekleyen tohumlar gibi yeşermek ve sevinç kokusu yaymak etrafa.Boy atmak istiyorum seninle,tüm yaşam boyunca.Büyümek ve alışmak istiyorum.Sevmek istiyorum delice,yaşlanmak seninle.

Aynı bardaktan yudumlamak suyu ve aynı tadı almak yemekten.Beraber konuşmak ve beraber susmak değil midir kimi zaman aşk ? Kimi zaman da vücutta kilometreler katetmek ilk bakışta.Aynı mürekkeple damlamak kağıtlara ve masal olmak çocuklara..


....
Rakıma akını veren suyum olsan,dudak kenarlarıma yapışsan
Mezeme konuk,tabağımdaki bereketim olsan
Kulağıma müzik,damağıma tat,ağzıma şarkıyla dolsan
Ve ömrümde ikinci bir ömür olup ebediyen kalsan.
Zincirlerimi söküp,yüreğimi avcuna alıp serçeni salsan
Kanat çırpsam huzura ve kaynağı sana
Konsam usulca omzuna,dalsam deliksiz uykulara.


Bir damla olup karışmak okyanuslara,tıpkı bir bütün olur gibi vücudunla.Kaybolmak derinlerde ama dağılmamak etrafa.Hep sende,hep senle olmak can-ı cananda.Nakaratla hayat bulmak şarkıda.Sarılmak dizelere,aşık olmak tam da bu.Anlatmak seni sayfalara,adını fısıldamak kağıtlara.
Kaleme bulaştırmak suretini ve her çizgide uyanmak aydınlığa.

Seni yazıyorum suya,kanayan geceye.Kızılın göğsüne,göğün mavisine,güneşin teninee..

11 Aralık 2013 Çarşamba

VAZGEÇTİM



Kelimelerimi kefenleyip sarı ışıkta bekliyorum.
Gelecek mutluluklara,huzura ve önümde uzanmasını istediğim yeşili bol yola hasretle bakıyorum.Avcumda bir tutam soğuk.Saçlarımı yalayan hafif şiddette rüzgar,caddeleri solluyorum.
Köşe başında yanan titrek sarı lambanın gölge gibi peşimde olduğunu zannediyordum.Korkuyordum.Bilirsin karanlıktan öyle çok korkarım kii..İçime işler o yalnızlık korkusu ve körlük.Düşünsene sevgilim renklerin mucizesine tanıklık edemiyorum.Ah ne büyük kayıp olurdu gözlerinde kaybolamamak.
Telefonuma uzanıp,kulaklığımı takıp bir şarkı seçiyorum rastgele.Bil bakalım kimden ? Bir Sezen Aksu klasiği meleğim ''Vazgeçtim''.
Üzerimde kırmızı bluzum tıpkı yanakların gibi..

Vazgeçtim gözlerinden
Vazgeçtim sözlerinden
Bir ah de yeter .

Senin de dudaklarına yapışıp kaldı mı yarım kalan öpücüklerin kekremsi tadı ? Peki duygularını sarsan bir bunalım ?

Sessizce kimsesizce
Gönderdim dudaklarımı
Öpme al yeter .

Sensiz geçen her tatsız günde santim santim eksiliyorum kendimden.Yaşamın anlamı anlamsızlaşırken aşkta aradığım mantığın çıkmaz sokağa saplanan bir şizofren olduğunu anlıyorum.
Ellerimde delicesine titreme ve ta yüreğimde kaynar sular.Şarıl şarıl.
Hep uzak mıydık böyle,bilinmez miydik ?
Üzerimde her şeyinle yüklüyken ;

Hiç tanımaz tenim ellerini
Bilmez yüreğim yüreğini
Ah bu koku,bu ten bu dokunuş
Ah bu delilik sarsar bedenimi

Yok olmak anıdır şimdi ..

http://www.youtube.com/watch?v=rDqjgeikSg8

9 Aralık 2013 Pazartesi

ANNE


Genzimde ateşli bir sözcük ordusu itiş kakış halde dilime doluyor.Ağzımı açıp da iki kelime söyleyemiyorum.Bağrımda bir cenaze gününün sessizliği ve tepelerdeki yoğun yalnızlık..
Başımı yastığa koyup gözlerimi kapayınca sanki bütün acılarım dinecekmiş gibi geliyor.Neden mi ? Çünkü hala aklımda, o çocuk yüreğimin saflığı ve aldırmazlığı.Uçarı hayallerim ve bir dondurmaya kanan pamuk iştahım.Bozuk paramın kağıt paralardan daha çok şey satın alabileceği düşüncesine olan sıkı inancım.
Özümü özlüyorum anne .. Yırtık kağıt sayfaları gibi ortalığa dağılmadığım hallerimi.Bir söze bin anlam,bin anlamlı sözlere anlam vermeme inadımın doruktaki safhalarını.

Alevler üzerinde kızaran örsün ta yüreğindeyim anne.Vücudumdaki etler teker teker itaatsizleşiyor.Kırmızının,o saf kan kırmızının her zerresindeyim.Kanın her zerresi kalbimde..
Bir acı aşk şelalesi bu geceleri gözpınarlarımdan akan.Düşlerimin imkansızlığında kıvranıyorum anne.Savruluyorum tıpkı bir toz parçacığı gibi.Umudumu ölümün kucağına yakıştırıyorum.Çünkü sakat doğan bir duyguydu benimki.Kalbi ve hisleri eksik bir doğum.
Takati her adımda bitap olan ayaklarımın götürdüğü yerlere,denizlere yelken açmak isterdim anne.Birkaç parça mutluluğu üst üste yığarak yolluk yapmak isterdim.Gecelerin yaşanmadığı bir şehir mesela.Ne iyi olurdu siyahları kusmadığım günlerim olsa..




Özlemi özlemek istiyorum anne.Sürekli özlemekten bıktım.Bilirsin çabuk sıkılırım,kırılırım.Kızın bu yönüyle senden farklı.Fazla tahammülsüz,fazla bıkkın ..


Kızıl bir akşam üstünü rakıyla şereflendirelim istemiştim anne.Çok mu istemişim ? Sorsak o da ister.Ah bilmez miyim ben..
Sıcak bir yaz akşamını soğuk meyvelerle tazeleyelim istemiştim anne sırf o sever diye.Ben hiç sevmem.
Pazar günlerini sanki bir sonraki gün pazartesiymiş gibi düşünmeden geçirelim istemiştim anne.Beraberken şaha kalkan zamana inat.
Çok şey istemişim değil mi ? Bu yüzden gerçekleşmedi (:


7 Aralık 2013 Cumartesi

AH NELER VERMEZDİM


Güneşin gölgesi o devasa ayaklarıyla usul usul uzaklaşıyordu sonsuzluğun bir köşesinden.Peşinden ardı sıra yıldızlar dökülüyordu bir sağa bir sola.Böyle pırıl pırıl.Siyaha inciler saçmayı biliyordu.
Kahvem damağımı okşayarak içime süzülüyordu.Burnumda o enfes koku ve toprağın mucizevi esintisi.Çarşafım hala dağınık.Penceremin dışarıdaki rüzgarla dansına kapım eşlik ediyor ve odama kulak tırmalayan bir cızırtı doluyor.Dayanamıyorum çığlık atıyorum.Bu eşsiz manzaramın içine eden hiçbir şeye izin veremezdim.

Ama gel gelelim,sarmaşık ruhlu özüm bir türlü düğümlerinden ödün vermiyordu.Beni bana,hayallerime,umutlarıma ve istediklerime sıkı sıkıya bağlıyordu.Nefesimi kesercesine.Keşkelerin girdabında fır fır dönerken pişmanlıklarımı kusuyorum tam beynimden.Aşk iliklerimdeydi ve her kasılmamda zihnime bir bıçak saplıyordu.Ayaklarım firar eder gibi bedenimi terk etmek için ah neler vermezdi.Ah neler vermezdim senin olan bu bedenden kaçmak için ..

Ah neler vermezdim sevgilim ilmek ilmek dokunduğun bu tenden kazımak için seni..




Senin de burnunda tütüyor mu ayrılığın ikinci baharının o özlenilesi hoşnutluğu.Ben de tütmek devede kulak sevgilim,cayır cayır yanıyorsun..




3 Aralık 2013 Salı

NİHANLI NAĞMELER



Ay ışığından odama vuran kitleler halinde ışık huzmeleri çarşafımı aydınlatırken,senin mahremiyetime fütursuzca dalan hayallerin soyutlaşmış idelerden farksız kalıyor.

Gökkubbede nihanlı nağmeler seyrini değiştirirken bulutların,mavinin beyazla imtihanı müthiş bir görsel şölenle ciğerlerime konukluk ediyor.Parçalanan soluklarım gözlerimin camını buğulandırırken,her nefeste içimden akışının umuduyla dört bir yandan kuşatılmış durumdayım.İçimdesin biliyorum,hem de en derinimde.Tam bu sırada yüzümü yalayan korkunun keskin kokusuyla doğruluyorum.Kutsadığım aşkın beni bu denli avlaması ve ağına tıkaması kulaklarımı parçalayacak kadar yankı yaratıyor zihnimde.Takındığı bu ucube tavırlar aslında körelmiş ve satılmış bir duygunun tavrından çok,varlığını yoka satan bir süreç içinde gelişmiş olan duygunun tavırları.
Bir insan ne kadar umursamaz olabilirdi ki ? Ya da ne denli vurdumduymaz ?




Ana rahminin karanlığı ve bilinmez yolculuğu sırasında kabuslarımla dövüşürken terden sırılsıklamım.Pare pare dağılıyor cesaretim,kolumu kaldıramıyorum.İçimden onlarca sen fışkıracak ama fırsat yaratamıyorum.Karanlığın o binbir tonu içerisinde en muazzam olanında yatıya kalıyorum bu gece,kalbimle.
Düşyaşlarıma bel bağlayıp kalbimden damlayan umutlara mendil uzatan şarkılara ve yaralarıma merhem olan kağıtlara teşekkür ediyorum.
Ah kara gecem,beyaz çarşafım
Saklı aşkım.
Kalemim,kağıdım,ilhamım..
Dumanımla keyfimin derin sohbetine sessiz kalarak eşlik etmek istiyorum.Beni var eden sizsiniz,siz ve sizin 'o' eseriniz ..


1 Aralık 2013 Pazar

TARİFİN T'Sİ


Benim gözlerimin kıyısı,senin isyanının başkentiydi.Hislerim Sahra Çölü'nün kızgın kumlarında sürgün edilmiş yavru ceylan gibi damla damla akıtıyordu gözlerinden kanı.Avuçlarımda bir tutam çaresizlik .. Kulaklarımda yarım kalmış ve tiz mi tiz bir aşk tınısı.
Saçlarıma asılıyor bir güz figanı,yaprak yaprak dökülüyor yalnızlığın telaşı.Her ne kadar dirensem de kurtulamayacak olmanın gerçekliği,bir kırbaç gibi kamçılıyor avuntularımı.

O kadar özlüyorum ki tarifin t'si tarifsiz ..
Aşk sonsuzdur,bende o'nsuz.
Kirpiklerimden sürükleniyorum bugün,uykuya teslim olmamak için direnirken.Kahvemi müzikle evlendirmek üzereydim ki son yudumumun soğuğu memnuniyetsizliğimden utanmış olmalı ki dudaklarımdan intihara kalkışıyor.Tükürüyorum.Keşke soğuk gibi seni de tükürsem.Dirhem dirhem boşalmak yerine gözlerimden,ta yüreğimden kopup gelsen.

Boğazımda tıkanan çığlıkların o iplerine bir tutunsan şöyle bi yoklasan beni,kalbimdeki pınarlardan bir yudum içsen de sonsuzluğa ersen.

Sen ecelin karası,gecenin ortasıyken bir ben olacaktım ömrünün en hası.Bir ben olmalıydım korkularına cesaret ve bir ben olmalıydım seninle semaya kanat çırpan.Sonsuzluğa beraber gitmeliydik sevgilim.Yakıştı mı saçlarıma bağladığım yıldızlarda birikmiş dileklerime ? Sence yakıştı mı bu terk-i diyar eyleme hayallerime ?

Bana dokunmanı isterdim,sokulmanı..Başını yasladığında başka dünyalara dalmanı.

25 Kasım 2013 Pazartesi

DÜŞYAŞLARI AB-I ÇEŞM



Toprakla,parça parça bütünleşmeliydi yokluğun,
Tenime yapışa yapışa değil ..
Bir uçurumun kenarında,ayaklarımı sonsuzluğa doğru sallamalıydım.
Umursamaz saatlerin tiktaklarına eşlik eder gibi değil..

Düşyaşlarım buharlaşıp,semanın kucağından başka kucaklara süzülürken,aklıma düşüyor yine uğultulu gecelerin huzurlu soğuğu.Gök yarılıyor,toprağımı kavuruyor,penceremden görüyorum.Bir ruh aynası sanki bu.
Yokluğunun her zerresi nüfuz ediyordu dudaklarıma,dilimde hep umudun tınıları.Hislerim kavşakta kararsız,sola dönsem sen sağda bitmeyen serüven.
Bugün daha bi dertli düşlerim.Sözleri yaşlarıma karışıyor.Kulaklarımda bir aşk nağmesi,göğsümde yaşıyor.Müptelası olduğum dumanın o korkunç senfonisi eşlik ederken ağıtlarımın kağıdına,bir damla şarap damlıyor eski günlerin hatrına.Her yudumu,tırnaklarımın söküldüğü gecelerin titrek mum aleviyle seviştiği dakikalarda raks ediyor notalarla.

Asrın kara harflerle yazacağı bir ömür geçirdim,rüyalarımda kadehlere bile seni içirdim.
Dudaklarından boynuna dolu bir şevkle geçendim,gözlerinden umut pınarları içendim.
Yolunu göğe merdiven dayanana kadar beklerdim,bir kere yenilmeseydim.
Galibiyetine boyun eğendim,sözlerine göğüs geren.
Uykularıma seni ekleyendim,gecelerime tenini.
Bir arzuydu bu sanki,bende seni özlemek.
Delicesine sevmek ve istemek.


Ve ardımda kalırken dağlar
Varlığın dünyama adarr .







Bknz = Ab-ı Çeşm : Gözyaşı
            Adarr : En zararlı

20 Kasım 2013 Çarşamba

SEN HATTI


Düşlerimde sınırsız bir korku barınırken,kanın o ölüm kokusu vız geliyordu ağıtlarıma
Pare pare demlenen aşkın sıvısı mürekkep niyetine damlıyordu kağıtlarıma ...

Ne zaman seni düşünsem ruhumun enkazı sükunetle dalaşır
Ne zaman bir çift görsem yarılır dilim damağım,aşka susarım.

Yüreğimde dalgalanan iflas bayrağına,gecenin muazzam karasına bir parça yıldız kadar renk katabilseydi,umut bağlayabilseydi eğer,şafağa temiz bir sayfa açacaktı bu beden.Ancak talihsizlik budur ki,egemen olduğu topraklarımı kanla sulamayı tercih etmişti.Kışın acı fidan veriyor ülkemde,yazın vaveyla.

Bulanıklaşan bakış açımdan görüyorum.Saçlarımı yolan bir yel var.Çırpınırken azgın sularda,her dalganın kayaya çarpışındayım,hisset.Hisset ! Ey ruhu ruhsuzların esirinde tıkalı,hisset !




Alnımdan şakaklarıma doğru bir ''sen hattı'' geçiyor,zelzeleler yaratıyor çehremde.Gözlerimi kısıyor hasarların,çatlaklarında bir ''sen ışığı''..Gülen yüzüme düşen bir ''sen perdesi'',arafta sıkışmış ben,tane tane süzülüyor derinden.

Beraber yürüdüğümüz caddelerin,gittiğimiz tiyatroların,izlediğimiz filmlerin suretine yapışık bir ''sen kesiti''.Çek kopar kendini,bırak artık bu bedeni..Duy ! Kulaklarına yapışsın artık çığlıklarımın sükuneti ! İşe yaramalı bunca vakit ağıt,düşyaşı ..

Kalemimin gönlünden iki damla sen düştün yine,ağır yaralı,yoğun bakımlık.
Fazla ileri gitmiş olacak ki bu kaza,aynı alanda başımda yar'dan kask olmayınca yar'alanmışım.




16 Kasım 2013 Cumartesi

KAÇTI ?


Facia kumbarası dar sokakların asfaltına bir parça gözyaşı düşürdüm bugün..Geçmişi düşündüm.

Giydiğim her kıyafetle üzerime sinişini hayal ediyordum o dakikalarda.Bir aşk filminin içinden başrolün fırlaması gibi bi ihtimalle.Sol elimle sağ kolumu tutup sıkıyordum,yerinde mi diye yoklarcasına.Gözlerim çamurlu çevreyi kolluyordu.Yoktun..Binlerce insan bakıyor bana,senin gibi bakanı arıyorum..

Dilime kelepçelediğim adını soluklarıma hapsediyorum.Ciğerlerimden saniye başı bir sen kaçıyor,tutamadığım bir hıçkırık krizi gibi.Saçlarımı sağ kulağımın arkasına tıkıyorum,utangaç genç kızın tavırları gibi,yoluma devam ediyorum..

O kadar üşüyorum ki,seni giysem ısınmam.Çünkü yokluğun tedavim,varlığınsa her daim.

Sana öyle bir şey söylemek isterdim ki,her kelimemde yaralan.Her yaranda yeni bir ben canlansın.Canlansın ki,cesedine doya doya bak.Seni öyle bir yere götürmek isterdim ki,bahar kokulu diyarın,kanadı kırık meleklerinin çaresizliğini gör.Gör ki,içine kapanmak ne demek.
Sana öyle bir şey anlatmak isterdim ki,ilacının seni zehirlediğini düşün.Düşün ki,sen varken zehirleniyorum,sonra gözyaşı kusuyorum,aklım firarda ama bedenim başkaldırıyor.

Sana tek bir şey söylemek isterdim sevgili,boğazıma tıkanan en ufak çığlığıma tutunup içime dolsaydın,dünyanın en mutlu insanı olurdun.Ruhuma hapsolmuş korkuları hissedebilseydin,en korkusuz olurdum.Cesaret işi,iyi bilirsin.Bende cesarettin sen,tende esaret.

Ekmek kırıntısı gibi işte hayat,yoksa yoksun.Bir de bana bak,ekmekken sevgiden yoksun.

Düşüyor tenime çiçeklerin en kırmızısı,kenarlarında süslü tırnak izlerim.Açıyor baharın en güzel gülü,içi baksan kan gölü..Kokusu başımı döndürürken,müptelası olduğum bakışların çıkıveriyor karşıma,yüzümde tatlı bir gülümseme.

Bu kez sonsuzluğun sırrını bulmaya gitmeliyim,onsuzluğun tadı kaçtı.
Ha sahi söylesene,ruhunu sattığın bedenin fiyatı kaçtı ?

14 Kasım 2013 Perşembe

KADEHE SEVGİLİM



Ruhuma bıçaklar sapladı ve gitti,anladım ki o gün hayat benim için 'tek'ti ...


Damarlarımda boylu boyunca gezen ve zihnimde soluklandığında bana gündüzü dahi çekilmez kılan o muazzam duygunun kollarında yapayalnızlığımı kahvemle yudumluyordum o gün..Rüzgarın o sevimli uğultusu kitabın diğer sayfasına geçişimi heyecanlandırırken bir müzik çalmaya başladı.Telefonum.Arayan oydu.Açıp açmama konusunda bir müddet kararsız kaldıktan sonra,bu eşsiz dakikaları harcayamayacağım kanısına vardım.Kulağımda hala o tını..Dırımm dırıımm..
Dünyama dokunuyordu,derinlerime..

Derken,sol gözümden yamaçlardan süzülen bir kartal edasıyla iki damla yaş düşüverdi dudaklarımın hizasına..Aynı anda hayatla dalga geçercesine bir tebessüm kondu sıfatıma.Bunun üzerine beni hayallerimle buluşturan uyku ne iyi giderdi aslında,aklımda o olmasa ..
Ne iyi giderdi aslında beni bir kahvenin eriştirdiği mutluluğa kavuştursa,şekerim,kafeinim olsa.
Yağmurun toprakla seviştiği günün gecesi o tatlı kokuyu burnumda yumuşatsa.Ne iyi olurdu be sevgili,sendeki de bir kalp olsa.Şartsız atsa.
Ne olurdu bendeki bu huzursuzluk mutluluğa gebe kalsa..
Gözlerindeki silah bana aşk sıksa.

Sen bende milyonlarken,ben sende bir olamadım ya,ne yapayım ben şimdi seni sıfırla çarpmayıp ?
Yokluğuna alıştım ben sevgilim,çıkıp gelme sakın.Bir daha yasak bu yüreğin yolları.Ben sana açmışken kolları,üşürken unutmayacağım çektiğim ahları..
Sesime eşlik eden yağmur damlalarıyla gizli bir anlaşmamız var artık.Sen grinin ağına takılırken biz siyaha aşık beyaza teslim oluyoruz.

İçimdeki onlarca martının kanat sesini duymalısın,gidiyoruz.Özgürlüğün kök saldığı cennet bahçelerine,soyuta,sonsuzluğa ve sensizliğe .. Kadehe sevgilim,yolların sükunetinee .

11 Kasım 2013 Pazartesi

AYRILIĞIN SAFHALARI

Kor bulutlar akşam üstü güneşin koynunu işgal ediyor.Tıpkı sevgilinin ellerini bir daha tutamayacak olmanın burukluğu gibi,tıpkı ayrılığın ilk safhası gibi.
Dağlar kıyılara çığlık atıyor,deniz kabarıp öfkesini kusuyor köpük köpük.Tıpkı sevgilinin dayanılmaz acılar çekmeden önceki son halleri,tıpkı ayrılığın ikinci safhası gibi..
Titrek ayaklar yere sağlam basamıyor,gözler her gün cehennemi doğuruyor.Tıpkı sevgilinin o ebedi uzaklığı,o bedeni yoksunluğu hissettirir gibi,tıpkı ayrılığın son safhası gibi ..

En sade nağme,en mükemmel güfte.Gökte.Sen.
Tutmak geliyor içimden.
Nerede o beni derinden hisseden ?
Binip kayığına uzaklaşırken sen,
Ufuktan el sallıyor ilkler kraliçen.

Tanıyamıyorum bu elleri,bu parmaklar değil mi sen ?
Bir bütünken,sarılmışken bu ayrılık neden ?
Ey göğe resmi düşen karaların prensi !
Uzaktasın biliyorum bir selam gönder yelden.

Mısralar,mısralar,mısralar..Özü çözümsüz kılan satırlar.
Bir demir parçası düşse gökten
Al canımı derim hemen beni hatırlar..

Göğüs kafesimde biriken bu ağırlığı zapt ederken ayaklarım,sen zahmet etme ben dünyama karaları bağlarım.

5 Kasım 2013 Salı

KIŞ



Toprağın hıçkırıkları her yağmur damlasında şiddetlenerek kulağıma gebe kalıyor.Her kış,kulağımda doğum sancıları .. Burnumu sarhoş eden kahvem ve aldığı baş ağrım ..
Bir düş yağmuru bu aynı zamanda.Hayal kırıntıları ..
Huzur tam da bu mevsimde ciğerlerimi işgal ediyor.Mısralarım şimşekle aydınlanıyor.O ufak görüş açımdaki sis,bacalardan yükselen dumanlar .. Bir yaz güneşi kadar cıvıl cıvıl aslında,renklendirmesini bilirsen.


Kış..
Ne güzel bir mevsim.Battaniyeme bulaşan rüyalarım,karanlığa sakladığım acılarım var.Saatin tik taklarını rahatça takip ettiğim zamanım,ateşin huzuruna teslim olduğum dakikalarım var.Pencereme değen her su damlasını avucumun yüreğinde hissediyorum.Sıkı sıkıya bağlı kaldığım,tutkuyla yaşadığım bir mevsim kış.Soğuğa aşık bedenim.Belki de siyahın asilliği bu zamanlarda belli oluyor.Paltolara sızan rengi,her daim korurken bizi anlıyoruz değerini.Siyah matem,dram,acı,korku,karanlık .. Eşittir yaşam.Kışı sevmek değil mesele.Mesele kışı yaşamak.Ürperen her tüyde,irktiğimiz her şimşekte,doğada,havada,suda bir parça biz yok muyuz ? Toprak..Ah bilir ne çok severim,sevdiklerim altında.Bilir isterim yağmurla evlensin,sonsuza kadar o kokuyu doğursun.İsterim asfaltlara inat çoğalsın bu evrende,her yeşil bedeninde hayat bulsun.

Kış..
Ne hayat dolu bir mevsim.Uzun uzun yaşamak ve hissetmek isterdim seni.O yüksek yerlerden savrula savrula gelen rüzgar olmak isterdim.Sonsuz ve alabildiğine özgür.Uçmak isterdim mesela.Göğe kanat çırpmak.Her çırpıda bir yaşam kurtarmak ve böyle bir hayatı yaşamak.
Birbirine değmeden yeryüzüne inen her damlanın ruhunu okşamak isterdim mesela.Geldiği diyarlardan evrene seslenmek..Ve şunu söylemek ' Ey insanoğlu ! Sana gökten sıvılaşmış huzur dağıtıyorum,al onu içine hapset.Ne zaman kaçmak istersen yoldaş olsun sana,dünyanın başka bir yerinde yeni arkadaşlarınla yağ'.
Böyle kelimelere sığmaz ya,hah ! bu mevsimde montlara sığıyor başkalaşmış mutluluk.Bir dünya çocuğun sevinç gözyaşları kadar duygulandırıcı.Yüzüme değen her kar tanesinin hissettiğini bilmek isterdim.Vücudum soğuğa davetkar işte,kışa aşık.
Bulutlara sığmayacak bir huzur depolar kış.Sana,seninle baş başa kalma fırsatını sunar başta.Sevilmeyen şeyleri,renkleri,içecekleri sevdirir mesela.Kahve.Vazgeçilmezdir.Birleştirir,bağdaştırır.İnsanlar mutlu olmak ister.Bence kış bunun için vardır.Bir yuva dolusu sıcaklık,sevinç,cümle..
Bir dünya dolusu çocuğu düşünüyorum anne,bana her damlada göz kırpıyorlar.Kalemimle düet yaparken rüzgar,satırlarıma eşlik ediyor kar.
Son yudumum da bitti.Kahve,sen nasıl bir şeysin öyle...

2 Kasım 2013 Cumartesi

SİLİK SEN


Suretimden kovduğum silik 'sen'ler gözlerimin koğuşuna düştü yine.Parmaklıklar arasında ben,dışarıda sen.Demirleri tırmaladıkça isyan doruğa çıkıyor.Her an ! her dk ! her sn ! her yerde..Bugün yine kağıttan damla damla akıyor yalnızlığım.Değdiği yerler göz ucuyla baktığım paslı,pis tasın hemen yanı.Bugün sevgi vermediler bana.Onun yerine acı veriyorlar burada.Yemek tasım her zaman olduğu gibi nefret dolu,kenarlarında kurumuş acı.
Sinir uçlarımı adeta bağırtan bu denli silik sen,neden ben ?
Kafanı bir kez olsun kaldırıp göğe bakmanı istiyorum ve bana ne gördüğünü söylemeni.Şüphesiz uçsuz bir mavilik göreceğini söyleyeceksin.Ama bilmeyeceksin ki seni o kadar uçsuz ve uçukça seviyorum.
Dalıp gittiğin deryalarda,engin sularda,küçük ama bir o kadar derin birikintilerde boğuluyorum.İstiyorum.Ama gelmiyorsun.Takvim yaprakları sana inat hızla geçiyor.Ben çabucak gelmeni beklerken,o küçük kağıt parçası bir sonrakini getirdiğinde ben kahroluyorum.Dört mevsim ne çabucak iki kere gelip geçti değil mi sevgili ? Sen hiç kışın sıcağın,yazın soğuğun tadına baktın mı ? İliklerine kadar,köpek gibi üşüyüp geceye sabaha uyanırken eşlik ettin mi ? Sen nerden bilirsin ki alev alev yanmayı ha ? Ömrün boyunca benden kaçarken,beynini düşürdüğünü fark etmedin sen.Şimdi eksik yanınla mutluluklar diliyorum sevgili.

Kollarımı olabildiğince aralayıp dünyayı kucaklamak vardı şimdi.Pare pare dağılan sevinçlerimin inadına.Ve bugün görüyorum ki avuçlarımın çizgileri bu kez benden yana.Aklımın ağzı açık bekleyişleri,çığlıklarımın duraklamasına pek sevindi.Bugün bu eller fazla titrek ve fazla hisli.Aldığım her soluğun eksiklerimi tamamlamasını ümit ederken ;

Tarihin altın harflerine göz kırp sevgili,bokçakal.

25 Ekim 2013 Cuma

BİR BEN - 2


Nefesim ve bozulan ritmi geceyi yıllara dökerken yüreğimden süzülen saf,katıksız göz yaşlarım benliğimin ormanını tekrar ve tekrar sulamakta.Bu ormanda geceleri ay yerine 'sen' doğar,gündüzlerin güneşe ihtiyacı yok.İklim daima ılıman,göğün tılsımı başımın üzerinde.Yollar var olmak istediğim yerlere çıkıyor,bunu biliyorum ama bir sonraki  uykumdan uyanmak istediğim nokta bana fersah fersah mesafeler varmışçasına ulaşılmaz görünüyor.Kayboluyorum.Bi müddet sonra sağ ve sol omzuma oturmuş suretlerim çıkıyor karşıma.Silkelendikçe arttıklarını anlıyor ve vazgeçiyorum.Ardından başlıyoruz günü,ömrü ikiye bölmeye.



Bir ben var diyor solumdaki,boynu bükük,gözü yaşlı,duman gibi uçup gidecek olan,bir ben var diyor sağımdaki her ayrılığa başkaldıran.
Bir ben var diyor solumdaki,susuz kalmış yaprak gibi kuruyan,bir ben var diyor sağımdaki,her yelden güç olarak ayağa kalkan.

Donuk ve anlamsız bakışlarımın tuzla buz olduğu anda,kendime geldiğimi hissettiren rüzgarın uğultusu sohbetime eşlik ediyor.Hafif soğumaya mı başlıyor bu orman nedir ? Korkuyorum.

Bir ben var diyor solumdaki,sessizliklerin kölesi olmuş,bir ben var diyor sağımdaki çığlıkları yolundan alı koymuş.
Bir ben var diyor solumdaki,bilekleri ince,bir ben var diyor sağımdaki,ağlar bastığı yerler titrercesine.

Tüm dünyamın tezatlıklar üzerine kurulduğunu bilmek ne büyük kayıp.Herkesi gibi kayıtsız yaşar bir yanım ama diğer yanım kaygıların esirinde.Yıpranıyorum.

Bir ben var diyor solumdaki,düşünceleri yaptıklarıyla savaşta,bir ben var diyor sağımdaki dinamik ve her şeyiyle ayakta.

Bir ben var ki geçmişe tükürüp geleceği kucaklayan ve bir ben var ki aslında her rüyada adını sayıklayan ...

Ve bugün mavinin dinginliği,dingillerin şuursuzluğuna tanık.Benimse kanatlanmama.

23 Ekim 2013 Çarşamba

İÇİMDEKİ BEN


Yapış yapış yalnızlık,kapış kapış acılar.
Bitmeyen bir düş ve arafta kalmış bir kölenin içinden sesleniyorum.Duvarlara kazıdığım hüznüm,yere düşenlerse kopuk pişmanlıklar.Gözlerimde biriken yetim bir çocuğun saf gözyaşları,işte güçsüzlüğüm bu yüzden.
Benim onlarcanız gibi,doğrulduğunda rahat alıp verecek nefesim yok ya da sindirebileceğim yenilgilerim.
Üzerime tırmanan,beni yalnız hissettirmeyen şey hüzünlerim ve onun çocukları güzlerim.
Beni bana bağışlayan tek şey iç dünyam.Onu O'nunla kaybetseydim,yakarışlar içinde bilinmezlik çukuruna hapsolurdum elbet.

Vücut boşluklarımı dolduran katıksız yaralar,gözlerimi gecenin en kör vaktinde ansızın aralar ve tekrarlar : Vakit ki bu günün en bitap hali olmuş sana sığınak,içine attığın mülteci duygular olmuş sahte dayanak.Sen ki gözleri silah elleri kamçı,sen ki hayalleri ağlatan kadın ! Nasıl oluyor da zihnine kazıdığın gerçekleri teslim etmediğin benliğin için'i yenip karalar ?


Uyanıp bir bardak su içmeye bile mecali kalmamış,soyut bir resimle kafayı bulmuş ressamın tablosundan inciler gibi dökülüyorum yere.Her fırça darbesinde grinin o asıl huzurunun karalanarak çirkinleştirildiği virane bir kentte doğuyorum.Kaldırımları ıslak,gece lambaları titrek.Köşe başlarında birer darağacı,ama insanlar gülek.Kitabın her yeni sayfası gibi keşfedilesi dünyamın ne denli rayında olduğunun çözümü elbette ki sessizliğin bana bahşedeceği o tatsız dakikalarda beni bulacak.

İnanıp,uğruna figüranlık dahi yaptığım hayatın sillesi ruhsal darbelerime her geçen gün yenisini ekerken,içimde yeşermekte olan donuk kan parçaları,gözlerimin ardındaki dünyada yaşanan kışı anlatmalı sana sevgili.
Donuyor ve donuyorum ..












6 Ekim 2013 Pazar

KALBİM HAPİSHANE,BEYNİM TIMARHANE

Tırnaklarım avuçlarımı delerken kendime geliyorum,ayılıyorum.Gece ayazı mı sarhoş etti,yokluğunun donu mu ? Ah bir bilsem.Seni getirir koyar sokağımın başına,gecelere dar ederdim dünyayı.Ama olmuyor.OLMUYOR.Yine sıkı sıkı kapadığın gözlerine,ciğerlerinden adeta fışkıran titremeye engel olamıyorsun.Caddeler,evler,yol üzerinde hayatımı resmeden darmadağınık çakıl taşları,karşımda dans ediyor.Bugün büyük orkestra kuruldu benim için.Gecenin ışıkları yavaş yavaş sönüyor.Üzerimde feci bir ağırlık.Doğrulsam dünya başıma yıkılacak,eğilsem yok olup gideceğim.Tam da bu anları yaşarken yağmur yavaş yavaş çiselemeye başlıyor.Ne denli yavaş olduğunu pek kestiremiyorum başta,beynimin kıvrımları arkamdan iş çeviriyor sanki.Durmadan arkamı kolluyorum.Bıçaklara yeni bir bıçak eklenmiş mi diye.
Çok geçmeden yağmur biraz daha hızlanıyor.Yere düşen her damla gözlerimin içini fethediyor.Adımlarım seyrekleşirken başımı göğe kaldırıp,surlarını yıkmak ve varsa başka bir yaşama kendimi odaklamak istiyorum.OLMUYOR.Elinden geleni yapmak yetmiyor ya hani o anlara geliyoruz işte.Aslında var olan hayatın bin bir güzelliğini sana beyaza düşen siyah gibi tiksindiren tek şey,zincirlerini kıramamak.Herkesin içine hapsettiği,tutsak ettiği biri vardır.Onu salamadığımızdan bu hale geliyoruz.BİZLER KALBİMİZİ HAPİSHANEYE ÇEVİRDİĞİMİZ MÜDDETÇE , BEYNİMİZ TIMARHANE OLMAYA DEVAM EDECEK.



Tırnaklarım şimdi de saçlarıma dolandı.Kafamın içindeki koğuşta isyan var.Bastıramıyorum.OLMUYOR.Devreye olay yeri müdahale giriyor,suları üzerine fışkırtıyor,gözyaşlarım.Dışarının yağmuru bu kez içime yağıyor,sıvı acılar.Yüzsüzleşebilseydim keşke,yüzleşmekten kaytarmak için.Dizlerim kanıyor ama sebebi yok.Parmak uçlarımdan sızan telaştan vücudum endişe duyuyor.O kadar kasılıyorum ki sanki gece bitmeyecek.Olabildiğince çığlık atmak isterken dünyaya,boğazımda kilitlenen pişmanlıklar,hayatın ' suçlusu sensin ' repliğini kazıyor ses tellerime.Yangından kaçar gibi koşuyorum bu kez.Kulağımda sanki dünyanın en kanlı ve en uzun savaşı devam etmekte.Yaklaşık yarım saat önce tırnaklarımın deldiği avuçlarım bu kez sanki sesler dışarıdan geliyormuş gibi kulaklarımı tıkamaya çalışıyor.Dilimde yarım yarım nağmeler.
Bitsin bu savaş,dursun dünya.

Tam doğrulup o feci yükü üzerimden atacakken,göz bebeklerim patlıyor.Kabusum bitiyor.Sadece uykuda bitiyor ama,gerçek hayatta şaha kalkmış atın azmiyle işkencesine devam etmekte.

3 Ekim 2013 Perşembe

TEZATLAR

Tuhaf.
İçimde bek hayra alamet olmayan kıpırtılar yaşanıyor şu dakikalarda.Benliğim bavulunu hazırlamış beni terk etmekte.Aynı zamanda binlerce martı,kıramadığım zincirlerim yüzünden benden vazgeçiyor,ne acı.Hayatımda belki de tamamen sahip olduğum tek duygum avuçlarımın arasından kayıyor.Peki sen ne yapıyorsun ? diyorsanız,cevabınız çok basit.Hiçbir şey.Mümkün olanın peşinden koşarken,mümkün olmayana olan merakım beni günbegün çiğnemekte.Satırlar ve kalemi bile kendime köle yapmışken,içimdeki zihniyetin özgürlükten bahsetmeye hakkı yok,hem de hiç.
Kendimle çatışırken başkalarının çatışmalarına akıl veremem bu beni kendime düşman eder.Ya da kendi sorunlarımı çözecek cesaret ve gücü kendimde bulmadığım halde kalkıp başkalarının hayatlarına burnumu sokarsam bu beni daha çaresiz ve aslında bitmiş bir insan yapar.Her şeyin farkında olmak da insanı kana kana içiyor,inanıyorum.Bir bakıyorsunuz dünyanın en saf ve olaylardan bihaber yaşayan insan sizden daha kaygısız ve mutlu.İşte insana koyan da kimi zaman bu oluyor...


Tüm bunları düşünürken etrafımı çepeçevre saran bir kaos bulutu,tenha bir kafenin son sigara müptelası müşterilerinin ciğerlerinden çıkan ve masada asılı kalan dumanına eş değer.
Ne varlığı belli ne etkisi.Beni nötrleştiren,tepkimi bitiren bu,bilinmezlik.Ne zamana sona erecek bilmiyorum ama içinden çıkamadığım bir haller birikmekte.Delişmen ruhumun uçurum kenarında dona kalan korkaklığı,benimle tezatlaşıyor.Dizlerim titriyor ve aşağıya bakmaktan ölümden korktuğum kadar korkuyorum.Öylesine sahipsizlik hissi veriyordu ki o dakikalar içimden bir duygu seli boşalıyor..

26 Eylül 2013 Perşembe

BİR TEK ONDAN SAPAMADIM



Çok zaman önceydi,yaralarım daha derindi.
Henüz neyin ne olduğunu bilmediğim dönemin,üzerime su serper gibi serptiği kıvamı koyu acıların olası sonuçlarını keşke bilebilseydim.
Benden geriye kalan,enkaz altında can çekişen bir geçmiş oldu.Ve bu geçmiş,hayatımın iflasının acı faturası olarak kayda geçmişti artık.
Sanıyorum,parmak uçlarımdan sızan telaş duygularımın rövanşını almak istiyor.Çünkü her defasında anlatmak istediklerimi kaleme dökememenin sancısı içinde sıkışıyorum.Yine bu ana denk düşen günlerden birisi bugün.Vücudum fazlasıyla bitkin.Günün o sıkıcı dakikaları üzerime savaş açmış olmasa belki her şey daha iyiye gidebilirdi.Ya da geceyi üzerime örterken,ağırlığının altında ezilmezdim.Kasvetin ömrüm boyunca bana yol arkadaşı gibi eşlik etmesi,zaten hayatın ' sen buna alışıksın,sıkma ' deme şekli olsa gerek.

Şu an,hissettiklerimle başlamak istiyorum.Bedenim.
Acının,dudaklarıma yapışan titrek melodisi iliklerimde soluklanırken,göz kapaklarım şekerleme yapmakta.Sindirim denilen sistem,huzurumu boşaltıma hazırlıyor.Tuhaf bir ürperti sırtımda,korku filmi kesiti yaratırken,gerilimin son dakikalarındayım.O kadar kaptırmışım ki kendimi neredeyim bilemiyorum.Hani insanlar bazen çıkmaz sokak olduğunu bilmeden dalar ve hüsranla geldiği yolu tekrar teper ya işte ben bunu defalarca yaşayanım.Defalarca bıkmadan usanmadan,sonunu bildiğim yollara saptım.Bir tek o'ndan sapamadım işte,bir tek ondan.
Sinirlerim o kadar gevşek ki,cenazeye bile kahkaha atmaya başlıyorum.Bir ölüm,ne kadar güzel olabilir ki ?

Beynimin kıvrımlarında dolanırken,silik bir iz var böyle,görüyorum,çatlaklarından kan sızan.Düşmüş bir kız,azapta kalmış,yıpranmış.
Biliyorum ! Tanıyorum.Her şeyin farkındayım ama yardım etmiyorum.BİLE BİLE kanıyorum.Arkamı dönünce gözlerim kararıyor,o kadar kasılmışım ki,sanki bir daha oradan uzaklaşamayacak olmanın korkusu üzerime karabasan gibi çökmüş durumda.Neden,sonunu bildiğim acılara baş kaldırmaya çalışıyor,finalinin büyük bir kayıp olduğunu bildiğim halde inat ediyorum,bilemiyorum.

Göğün surları tek tek başıma yıkılıyor bu gece.Mavinin,siyaha teslimiyeti uykularımı kaçırmaya yetiyor bile.Nedense geceleri tazeleniyorum.Acının ete bürünmüş hali ben.

23 Eylül 2013 Pazartesi

RENGİNİ YİTİREN DÜNYAM

...

Yokluğun tenime nüfuz ettikçe üşüyorum,bil istedim.
Etkilerin,vücudumun iklimini değiştiriyor.Gökyüzü avuçlarıma güneşi tutuştururken,sert yağışlarını bana şükranla sunuyor.Dünyanın tüm dertleri bendeymiş gibi.
Acizliklerim almış başını gidiyor ve pişmanlıklarımın boyutu dağlarlar yarışır vaziyette.Bu durumda mantık mı aramalıyım yoksa kendime yakışanı mı yapmalıyım ? Bilemiyorum.
Beynimde sözcükler konvoy yapmışken,kirlenmiş olanların artıkları yüzünden eksiliyorum..Sonra ne diyeceğimi toparlayamadığım sözcük kümesi birden ağzımdan dökülüveriyor

-İnan ki denizin azgın sularının kayaya her çarpışında çıkardığı sesin şiddetinde sevdim seni.

Ses yok.
Tekrar ediyorum ama yine cevap yok.
Bir kol mesafesinde bana ama dokunamıyorum.Elimi uzatıp ulaşmaya çalıştığımda parmaklarım suretini delip geçiyor.Tuzla buz olmak deyiminin tam da yerini bulduğu dakikalarda anlıyorum ki hayaliyle konuşuyorum.Anlıyorum ki zihnim,kanlı canlısı yerine bana hayali oyunlar oynamaya başlamış.Kahvemin keyfi,kaçık anlarıma kurban olmuş durumda.Bardağımı deviriyorum.Epeydir almadığım güneş ışığı,sanki bedenimde alerji yapıp amansız acılar çektiriyor.Perdemi kapattım.Müzik başlasın.Kulağımın eroine ihtiyacı olduğunu unutmuşum.Muhtemelen renkleri de karıştırmaya başladım.Yoksa etraf neden karanlık anne ? Benim yaşamımda mavinin,sarının,yeşilin her tonu vardı ? Neden şimdi ortalık grimsi ?
Nefesim kesilirse ve vücudum hayata yenik düşerse seni görebilecek miyim anne ? Bana dünyadan el sallar mısın ?




Gözlerim nefret kusuyor bak,kalbi açık kalmış,aşk almış.
Rengarenk dünyamın tüm çizgileri suretimden sıyrılıp akarken,geceye haykırıyorum senin için !

- Kalbimdeki yangınların ateşi kaçıyor gözüme,yaşlarım değiyor her bir sözüme.
  O sebeptendir ki hem yanık hem yağmur kokar tenim.
  Senin tenin,benim evim.

22 Eylül 2013 Pazar

YAŞAM ZİNCİRİ

Bir yudum sessizlik daha lütfen.İçime hapsetmem gereken bir çığlık var.

Şehrin en asi rüzgarlarını ahengiyle kıskandıran serzenişlerim ve gözyaşlarıma mütemadiyen tokat gibi çarpan gerçeklerim var benim.Bedenimde dolup taşan,göz pınarımdan intihar eden bayat duygular,kayıp şehre,ayaklarımın altına serildi bile bak.
Büyüdükçe ağzımın tadı bozuluyor.Beynim kirleniyor.Kalbim yoruluyor.İşleri yoluna koymak ya da duygularımı dizginlemek artık zor geliyor..Kalemim kan ağlıyor.Sensiz,sessiz,hissiz.Önceleri bal damlatan dudaklarım şimdilerde her şeye nefret kusuyor.
...

Madem mükemmel yaratıklarız neden olmayacak şeylerin peşinden koşarız ? Anlata anlata bitirilemeyen varlıklar neden anlata anlata bitiremediklerine kul olurlar ki ? Örneğin ilk paragraf.Sessizliğe muhtaç ben.Oysa o kadar çok sessizliğim var ki,sıkışsa patlayacak.Saklamam gereken çığlıklar zaten benim göz bebeklerimle her gün savaşıyor.O kadar tezatla yaşamak da zor.Sürekli bir kendimle itiş kakış,ironileri düzeltme,toparlanma çabaları.Büyüyorum sanırım.Evet evet,kesinlikle.Annem hep derdi,büyüyünce anlarsın diye.Ne kadar da haklıymış.Onca acı şeyi göğüslemek ve bunları yaşarken zerre kadar mızmızlanmamak büyüklüğün göstergesi olsa gerek.


Her neyse.Sonuç olarak büyük bir gerçek var ki,hayat bizi sürekli hırpalayacak ve bunu yaparken inanılmaz zevk alacak.Bizler atılan her kazığın,yediğimiz her darbenin acısından ders alacağız.Şüphesiz,doğamız bize sürekli tekrar güvenmeyi şart koyacak.Ve hep kaybeden olacağız.Kaybettiklerimiz acıtacak,kanatacak.Biz her yara izinde acılarımızı tazeleyeceğiz.Gün gelecek bir bakacağız ki her yerimiz kan revan.Nasıl da eskimiş ve ufalanmışız.Nasıl da boş icraatler peşinde sürgün edilmiş bedenimiz,beynimiz.Duygularımızı kırbaçlayan insanlara verdiğimiz değeri kendimize verseymişiz hayat bambaşka olabilirmiş.Yumruğumuzu sıkıp solumuza yerleştirdiğimizde şaha kalkan kalbimizi yanlış yöne çevirmeseymişiz mutluluk bizim için bir kelime ve soyut bir kavram olmaktan çıkarmış.

Tecrübe.Boktan sebeplerden dolayı boktan olayların bize kazandırdığı boktan denemeler.Hepsi bu.

18 Eylül 2013 Çarşamba

EN İYİ BİLENDİN SEN

Gözlerime,yıldızlardan koparıp yerleştirdiğim ışığı söndürme yeteneğine ne demeli sevgili ? Ya da buram buram acı kokmama ne dersin ? İçimden binlerce martı kanatlanıyor,ama yine sana varamıyorum.Her nefes,saplantı duygularla ciğerime batıyor,kanatıyor.Ruhumun eroini vücut boşluklarıma yayılırken her parçan bir zerreme hayat oluyor.Ömrüm,şarkıların yaralarıma pansuman yapmasıyla ve acı gerçeklerin her defasında aşinasız tatlarına bakmakla sürüp gidiyor.

Sonbahar,ilk hecesinin hakkını nasıl da veriyor.Günlerden çarşamba.Dün yağmur yağdı bu kente ve ıslak sokaklarının serinliği senin kokunu hatırlattı bana.Mis kokunu.Sanki dibimdeymişsin gibi sarıldım ben sana,kokladım.Otomobilin camına başımı yaslayıp yolun sonunu gözledim.Gözledim,gözledim.Neredeydin ?
Soyutlaşan bakışlara çok mu meraklıydın be sevgili,kor kor yanan gözleri göremedin ?

Bak,uzanıyorum sana.Sen de tutar mısın ellerimi ?

Eskisi gibi.

Hep BİZ gibi.



Gülerken küçülen gözlerine mi gömülsem,yanağındaki gamzelere mi bilemedim.Dünyanın yedi güzelliğine açılan dudaklarına mı donup kalsam yoksa sekizinci harika gülüşüne mi ? Ha ? Sen söylesene.Ne de olsa her şeyi bilendin sen.
Kışı severim mesela,yağmuru,soğuğu.Bu soğuklarsa yokluğunun telaşından hep.Üşüyorum.Yokluğundan.
Gün/eş 'imken kar'ım olmayı becerendin ve bu işi öyle güzel yapıyordun ki,içimin yangınları,suretimin donukluğuna mağlup olamıyordu.Yine sana yanıyor,yine sana yeniliyordum.Yenilmeyi sevmezdin sen,inatçıydın.En iyi bilendin sen,bir tek sana eğilendim ben.



Bir bardak kahve yaptım kendime.''Sen'' kokulu olandan.Muazzam.Yalnızlığı yudumlarken,ufak bir tebessümle dudaklarımı neşelendiriyorum.Somurtkanlığımdan küsüp,suskun kalmayı tercih etmesinler diye.En iyi bilendin sen,susmazdım ben.

Galibiyetimin mağlubiyetime gebe kalacağını bilseydim,doğmadan öldürürdüm ayrılığı.Acının kordonuna dolar ve sensizlikten nefesini keserdim.Vücutta şekil almış hali olmaktansa,gökkuşağının zevkine,kahvenin tadına,yağmurun kokusuna ve kitabın dünyasına varamadan ölmek daha ASİLceydi.En iyi bilendin sen.Kararlıydım ben ..

15 Eylül 2013 Pazar

MUTLULUK VARSAYIMI

...

Hüzünle,çaresizlikle dört bir yandan sarılmış bir kağıt parçası hayat,koskocaman kütüphanede.
Çek çıkar bakalım,bul iliştirildiği yerden,sonra döktür içindeki pisliği,hazin sonları..
Yıka.
Bul gerçeğe giden yolları.
Sıkıştırılmış hüzün patlamaları yaşamadan,kayıtsız şartsız sevmeye çalış,ebediyen,inatla,sabırla ...
Alışmaya çalış,alttan al,yeri gelsin görmezlikten gel.Aksın gecenin o koyu karanlığı kağıttan,dökülsün eteğindeki tüm taşlar hayatın,kalmasın ağırlığı.



Gücü bul ! İçinde o ! Keşfet.Derin yanılsamalara kapılmadan,geminin kaptanı ol,unutma dümen sende ! Nereye çevirirsen kafanı,orada hayat.Özgür,uçsuz,bucaksız...Deniz gibi mavi,duru,akışkan...
Maviliğine sermelisin huzurunu,duruluğuna ulaştırmalısın içinde biriken pis sıkıntıları,akışkanlığına uymalısın denizin,oluruna bırakıp düzenbazlığı,sahtekarlığı,yalancılığı ayrıştırmalısın ufkunun sonsuz düzeninden.
Gereksiz insanları ayıklamalısın beyninden,kalbinden.
Zamansızca,aniden ölsün istemiyorsan kalbinde amansızca dirilecek olanlar,gömmeyeceksin de ! Onlar soyut diyeceksin.
Yok sayacaksın seni yok sayanları,varsayacaksın olmasa da ömründe olabilecek mutlulukları ..

7 Eylül 2013 Cumartesi

İÇİMDE ÇÜRÜYORSUN

Dilimin takıntısı olmuş bu aralar,paslanmış adın.
Kalp sancısı,akıl firarı.
Yıpranmış mutluluklarımın bir burukluğu da kokuşmuş yüreğin.Kokusu çıkmış be sevgili.Yalan kokuyor,sevgisizlik kokuyor.
Senden sonra keşfediyorum seni.Bitmek bilmeyen bir serüven gibi.Boşuna demiyor Mevlana 'İnsanları tanımak denizleri bardak bardak boşaltmaktan daha zordur' diye.
Aslında bugün konumuz sen değilsin.Bak kalemim seni sayıklamaktan şikayetçi.O halde mevzu ben ve kirpiklerime tutunmuş bir okyanus.Dudaklarımdan intihara kalkışan cümlelerim ve bitik bir düş.Şu saatlerde içimdeki tüm hayatları bir bir yargılayıp asıyorum.Bu gece ışıkların söndüğü gece ve sen içimde çürüyorsun.
Hep mi kaybettim ? Yoksa ... Farkındayım aslında.Tıpkı sen gibi yüzlercesiydi intikamımın,kinimin adı.Tıpkı içimde ölen sen gibiydi o yüzlercesinin hüsranı.
Zavallı ben...
Bir ben var acılarından ders almış,bir ben var acıttıkça kor kor yanmış.Evet bir ben var istemeden nefeslerini tüketen ve bir ben var dünyalarını onlara dar eden.
Nasıl sevgili ? İntikamını alıyorum değil mi ? Lav misali süzülürken sen benden,tenime yapışan sen kalıntılarından müze yaptım,ve sergiledim onlara,istemeden.
Acıttım ? Evet.Kanattım ? Evet.Pişmanlık ? Diz boyu.Yaraladım? Ziyadesiyle.Peki sonuç ?
. . .
Anne karnında ölen bir bebektim ben,sen o lanet olası kordon düğümü.
Ben dökülürken açık denizlere,sen avut kokan yüreğini gölle,nehirle !
Ben yeni ufuklara açılan yelkenken,içimde çürüyorsun,unutma,içimde,çürüyorsun..

3 Eylül 2013 Salı

NE DENLİ ''SEN'' İŞGALİNİN ESİRİYİM ?

Gözlerimin kustuğu bir gece daha ...
Garip.
Benliğimin devasa enkazı,çözünüp suretime yapışıyor,damla damla ..
İnsanlar yalnız olmaktan şikayetçi.Bence hiç de şikayet edilecek bir noktası yok.Çünkü ne kadar yalnız kalırsak o kadar tanıyoruz kendimizi,o kadar çözüyoruz içimizi.Şöyle bir gerçek var ki,bu dünyaya nasıl tek başımıza geldiysek aynı o şekilde döneceğiz.Ellerimiz boş,yüreklerimiz kayıp bir biçimde.

Hep de hava kararınca düşer aklımıza o fiili sevmeler.Dercesine zifiri bir koyulukta başlamışsın yola ve dönüp dolaşacağın yer yine bura.Yine bastıkça acıtacak,kan kusturacak biliyorum.Nedense inadına yaşıyorum.İnadına ayakta ve inadına hayattayım.Çoğu şeyi anlamlandıramıyoruz bazen.Sanki nasıl desem böyle biri boğazımıza yapışıyor ve 'sus ! içindekileri çıkarma sakın! ' der gibi.Yaşam zaten akıl hocası olmuş,attığı her darbede müthiş hoca edasına bürünüp ders veriyor bize.Daha ömrü yarılamadan,yarıda karşılaşacağımız zorlukların şöyle bir ucundan tadına baktırıyor.Ne garip değil mi ? Yazın sıcağında üşümek.Evet biliyorum.Donuyorum.Düşünüyorum,hissediyorum.Ama eski ben olamıyorum.Olamayacağım da.Bi parça eksikken ben nasıl tam olabilrim ki ? Ne denli ben ? Bu vücutta ne denli ben'den var ?
Ne denli 'sen' işgalinin esiriyim ? 

Bir parça sen var bende,bir gram hissinle.

28 Ağustos 2013 Çarşamba

ZIKKIMIN KAREKÖKÜ SEN !

Ruhumda kök salmış hüzün salkımları,gönlüme değen her göz yaşı tanesiyle kopuyor,dudak kenarlarımı usulca okşuyor.Kelimeler boğazımda hazır ola geçmiş.Karşımda mutluluğumdan harcayıp gözümde büyüttüğüm sen.

Nereden bilebilirdim ki tüm gülüşlerimi suretimden sıyırıp akıtacağını.Taşlaşmış kalbine bir nebze hayat bağışlayacak iki kelime vardı yoluna kurban ettiğim,bilirsin.Ama anlamazsın.Tek yaptığın saf duyguları kırbaçlamak ve zamanla bu dayanılmaz acıyı katlanılabilir hale getirmek.Haykırışları hıçkırığa,yakarışları çığlığa feda etmek.

Korkunun titrek dudaklarımdaki acı tadı,sevincin diz bağlarımı çözen adı sen.Hücrelerime dokunan,her zerremde veda buseni hissettiren sen.Gündüz aşım,gece yatışım,gökte tılsım,SEN..

Bir zamanlar elleri usul usul şakaklarımdan süzülüp gözlerimi fetheden sen.İçime akarken gecenin yalnızlığı bana defalarca um/n/ut diye tekrarlatan sen.

Zıkkımın karekökü sen ! İçimde çok yakında kıracağım bir 'sen' inadı var.Sonu mutsuz biten bir roman edasıyla yazılacağım sana.Bir çocuğun tabağında kalan son yemeği sıyırdığı gibi sıyıracağım seni kalbimden.Kazıyıp sileceğim beynimin her lobundan,feryat etmeyecek artık 'sen,sen,sen!'
TAM DA BU !

27 Ağustos 2013 Salı

''BİZ'' TANESİ

Ufalanmış duygularla yüklü günün son saatlerine doğru,yelkovan akrebin ardından koşup,yorucu gününü atlattıktan sonra,tüm ışıklar kapanıp ay ışığının saf rengi denizi aydınlatıp göz bebeklerimizi delip geçerken bir parça sen düşer tenime,dilime.Bir parça yarım kalmış 'biz' tanesi ...

Sigaranın dudak ucunda bıraktığı sefil tat kadar,kahvenin ılıdıktan sonraki keyifsizliği kadar,santim santim iyisiyle kötüsüyle nakış gibi ruhuma işlenen bir sen var ha bir de terzi söküğü 'biz' tanesi ...

Şafak vakti içilen demli bir çayın verdiği huzur,camdan usulca süzülen sabah güneşi,öğlenin kavurucu dakikaları kadar vardın bende.Bu yolları gözlemekle bitiyor ömrüm,asfaltta ümide dolanmış bir 'biz' tanesi ...

Bir martı kadar hür,yıldızlarda konaklayan,aya cilve yapanlardık biz.Gökyüzünde sıkışıp kaldı bir 'biz' tanesi.

Bir biz tanesi diyorum çünkü bir bütün olamamış iki ayrı can var bu bedende.Ve bunlara eşlik eden umut zerrecikleri,beklenti yumakları..

22 Ağustos 2013 Perşembe

BİR BEN - 1

Sağ elimde bir 'ben' tutuyorum örselenmiş,incinmiş.Sol elimde bir'ben' tutuyorum her örse göğüs germiş.Sağım her zaman ağır,derin yar'alı,solumda en kuvvetli fırtınalarda kıyıya bedenini çarpmayan bir su damlası.Küçücüğüm ben aslında annemin miniciği.Büyüdükçe gerçeklerin tatsız zevklerini tatmaya maruz bırakılmış.Korkarım ben aslında,her ne kadar dimdik durduğumu sansam da.

Eksilmemin nedenleri dökülse şuraya dağ olur,bitmeyen yalanlar,göz göre göre yaşanan sahtelikler.Beynimde muğlaklığın kurduğu bir cumhuriyet ve her verdiğim kararın yaptığı gövde gösterisi var.Yıkılmamış bir sur,kent divane ve ben arafta kalmış bir kadınım zihnimde.

Gök evim,toprak bana fazla uhrevi.Hislerim bir martı kadar hür,aynı zamanda bağnazlıkların zincirinde takılı.

Kimi zaman azapta kalmış bir kadının yüreğinden süzülür kimi zaman hayatın baş rolünde figüran olarak saklanırım ben.Kimi zaman esaretin sarıldığı çıkmaz sokaklarda kendimi arar kimi zaman bitmeyen kabuslardan uyanmaya çalışırken düşlerimi yırtarım ben.Sessizliği bana sormanız lazım,dinginliği,İçimde yaşatırım,yaşarım.

Akıl firarı olarak yaşarım ben,nefes alıp günleri öldürerek değil.Uyanmak için uyumam ben,bir daha uyanamayacak olmanın korkusunu tatmak için uyurum ben.Ağlarsam yüreğimden gelen çığlıklar gururuma kurban olacak,gülersem el değmemiş pişmanlıklarım ruhumu solduracak.Diyorum ya muğlaklığın cumhuriyeti benim beynimde !


21 Ağustos 2013 Çarşamba

YALNIZ ÖLECEĞİZ

Gecenin tenhalığı bile tıklım tıklım ruhuma merhem olamıyor.İçime sanki denizin ortasında yapayalnız kalmış bir kaya gibi oturan şeyler var.Sırılsıklam duygular...Göz yaşlarıyla filizlenen.Geceleri temizlediğim ama sabahları tekrar üzerime bulanan zehirler.Telaşından,varlığını bile unuttuğum zaman...

Yelkovan hep bir öncekine inat hızlandırır hayatı.Ben körü körüne razıyken 'imkansızlık'ların varlığına,o hep densiz bakışlarını fırlatır bana.Yaralarcasına,eskitircesine.İnandığım ve uğruna tüm benliğimi koyduğum yaşamın her zerresi tokat gibi çarpar yüzüme o çirkef gerçeklerini.Tırnaklarımı kökünden söker gibi acıtır o kendimi bildiğim,anladığım dakikalar.Olmamalıyım,yapmamalıyım,kırmamalıyım.Kaybetmeyeyim derken kaybolmaktan usanıyorum.Tüm bıkkınlıkların en yıldızlısı bu benim için.

Kendi ellerimden göz göre göre kaçırdığım değerlerin varlığı her geçen gün birer kist gibi batıyor ciğerlerime.Tutmayı başarabildiklerimse avuntu ya da gerçeklerden kaçış mı her neyse o.Kendimle en çok buluştuğum anlar en çok üzüldüğüm anlar oluyor.Ve gerçekten insan mutluysa yanında birileri de oluyor, mutluluk paylaştıkça çoğalıyor.Ama hüzün öyle değil.Üzüldüğümüzde ya da yasa boğulduğumuzda hep tek başınayızdır.Dizlerimizi çekeriz göğsümüze çenemizle birleşir.Hep o bilindik kafa sallamaları.Fikirler,hayaller,konuşmalar önce dans eder birer kuğu gibi ardından vahşi hayatına döner savaşır birer hayvan gibi.Ne denli inanılır ne denli takılmaz bu gerçekler bilemiyorum ama yaralıyor işte ya yaralıyor.

Olmasını istemediklerimiz başımıza gelmezse sanki yaşanılabilirliği kalmıyor bu dünyanın.İlla ki çelme takmak zorunda ayak bileklerimize.Hep o bilindik ders,acı olmadan o tacı giyemezsin.Dizlerimizi kanatması küçükken iyiydi ama olgunlaşınca aldığımız her darbe yüreğimize işliyor.Çığlıklarımız içimizdeki okyanuslara gömülüp patlayacağımız anı bekliyor.Bir omuz ya da sıcak bir ten bulunca boşaltıyoruz içimizdekileri.Huzurun o yumuşak kollarına yastık niyetine sarılıp derin bir mutluluk uykusu çekiyoruz.Sürekli bir içimize atma,biriktirme halleri.Olabildiğince doludizgin yaşamak varken şu kelebek ömrünü hep sıkıntılarla,sahteliklerle dizayn ediyoruz.Çünkü düzen bu.Çünkü hepimiz YALNIZ ÖLECEĞİZ.Sımsıcak iki el tutmayacak o zaman,hayallerimiz direk olacak bize.

Çünkü dünya biz doğduğumuzda bir palyaçoydu,sonra Gargamel oldu son olarak da Testere'liğini yapmak zorunda..

19 Ağustos 2013 Pazartesi

İTİRAFNAME

Onun kalbinin iskelesi benim için başlangıç değil sonmuş aslında.Tüm uğurlarımı uğruna tükettiğimin ceza sahasına girişimmiş.Umutlarımı tüketecek,duygularımı sömürecek dünyanın merkeziymiş onun kalbi.Aslında fazlasıyla dingin ve huzur verici.Doyulmamış mutlulukların adresi,zayıflığın tüketildiği,gücün başkaldırı gösterisi yaptığı başkent onunkisi.

Tuğlalaşmış ellerinden attığı bir tokat gibiydi,parçalanırken çoğalıp şarapnel parçasına dönüşen kalbimin kırıkları.Ne denli tutukluk yaptıysa kalbin,huzurun tezatları çoğalarak anıları yankılatıyor beynimde.

O derece densiz bakışlar…Bir tiyatrocunun bile yapamayacağı tarzda rol değişimin…Bukalemunu andırıyorsun bana.

Önce her gün göz kapaklarımın duvarlarına asıldın daha sonra isyanı başlatıp kirpiklerime bel bağlayarak gözyaşlarımla intihar ettin.Son bir umuttu dudaklarıma süzülen yaş,çıkaracağım tek tını bile özel olmalıyken sen kayıp şehre,ayaklarımın altına serilmiştin bile.

Yalan süslü,abartılı duygularınla tırmanırken ruhuma,çevremi saracak kimyasal yüklü bir sis olup,tenime acı veren gereksiz dikişler atacağını nerden bilebilirdim ki ?

Ya da çırpındığım sığ sularda bir girdap olacağını,kendimle boğuşurken ‘senin için’,beni sonsuza dek içine hapsedeceğin gerçeğini.

Uzun zaman oluyor hapishaneme uğramayalı.Bünyem alışık değil yokluğuna.
Eroin gibisin damarlarımda boylu boyunca yol alıp hücrelerimi yerle bir eden,zehir gibisin zaman zaman şiddetli ve ani giriş çıkışlarında bana tüm bedenimi dar eden.

Zangır zangır titretendin,işlerken gülüşün gözbebeklerime.
Tabi yıkılmasaydı hayallerimin suru,direnebilseydi iç dünyamın askerleri dayattığın ölümcül ateşlere
Cayır cayır yanmayacak,belki de beraber ulaşacaktık cennete.

Çığlıklarımla dövüşmeyecek,artık usanıp kabuslarıma ortak etmeyecektim kalemimi.
Bal damlatmak yerine nefret püskürtmeyecekti uçları,
Umut dağıtan parmak uçlarım sana kusmayacaktı.

Bana bakmak isteyen gözleri geri teperek kat ettiğim yollar,iyice yalnızlaştırırken beni
Baştan sona benden çalıp var ettiğin dünyada dökülmemeli dilinden ‘seni seviyorum’ların sahteliği.

Gizleyip sakınırken seni başkalarından,ruhunun hayat verdiği bedenlerden müze yapıyorum şu aralar.
Her birini sırtlayıp yeni güne uyanırken,biriktirip yük yaptığım umutların ağırlığı beni katıksız yaralar.

Sek duygularıma karışan nikotinin,duman duman görüş açımdaki tek pürüzsüzlüksün.
Asılırken sen sahteliğin baş gösterdiği duygulara,ben cam gibi görüntüne umut kırıntılarımı ekleyendim.
Kör gecenin zifiri karanlığına gömülürken,hıçkırıklarımla yastığıma düet hazırlatandım.

Beyazın ve aydınlığın değerini bilmeme rağmen yaşamayacak olmam sence de büyük bir kötülük değil mi ?
Fark etmemiş olman çok bencilceydi,yaydığın kara büyünün ruhumu aydınlatan gökyüzüme serdiği kara çarşafı.


18 Ağustos 2013 Pazar

YOKTAN VAR OLMUŞ İNSANLAR

İnsanlar daha o 21 gramın uçup gitmesini beklemeden ölür giderler benim için.Çünkü beyni boş,ağzı laf yapan insandan korkarım arkadaş.Cahilin ettiği,bilgisizliğin,çaresizliğin doğurduğu cehalet,kulaktan duyma haberler,dedikodunun yarattığı ve o lanet olası mahalle arası fısıldaşma ortamları oldum olası çirkef gelmiştir bana.

Benim kiminle gezdiğim,ne yediğim,ne içtiğim,nereye gittiğim,nasıl uyuduğum,saçımı hangi model yaptığım,ojelerimin rengi,giyim tarzım,vücudumun şekli,idealizmim,tuttuğum takım,kurduğum cümleler,girdiğim ortamlar,konuştuğum laflar,küfür ettiğim sistem,terliğim,ayakkabım,çorabım,duruşum,gülüşüm,okuduğum kitap,beslediğim hayvan,dış görünüşüm ya dış,içim,içimdekiler,çevrem,sevdiğim insanlar,doğrularım,yanlışlarım,eksikliklerim,tahammül edilemeyecek noktalarım,kötülüğüm,yargılama tarzım,üslubum,dinlediğim şarkılar,mutlu olduğum zamanlar,çektiğim fotoğraflar,soluduğum hava,yediğim boklar,sevdiğim renkler sizi zerre kadar ilgilendirmiyor.

Ben duruşuma ve fikirlerime bağlı bir insanım.Hayatıma içeriden veya dışarıdan müdahale etmiş olmanız sizi yüceltmeyecek.İşte insanlar böyledir,kendi yaşamlarına müdahale edilsin istemezler fakat dışarıdan gördükleri ve duyduklarıyla karşılarındaki insanı asar,öldürürler.

İnsan demek iskelet,kas,sinir,kan sisteminden oluşmuş,canı yok pahasına satılabilecek bir varlık demek değildir.Duygu donanımı mükemmeldir.İnsanları anlamak zordur,ne istediğini,ne düşündüğünü bilmek.İyisiyle kötüsüyle kabul etmek ise daha zordur.Çoğunuz birbirinize üstten bakıp,saçma şekilde yargılayıp,çevreye yalan yanlış bilgiler yayanlardansınız.Kimin ne bok yediğinden size ne ? HAYIR YANİ SİZE NE ? Konuşmak demek sağa sola laf taşıyıp,bunu büyük bir marifet gibi görmek demek değildir.Anlaşmak için konuşulur.Yeri gelir münakaşası  yeri gelir fasıl ortamı kurulur.Tatsızlıklar her zaman olacak tabi.Ama bu sizin karşınızdakini batırma,yalan söyleme,iftira atma huyunuz ne zaman sona erecek ?

Gözyaşlarımız ... Duyguların sıvılaşmış hali.Yüreğimizden damlayan damlalar.Bunları görünce mutlu mu oluyorsunuz.Eğer öyleyse dostlarım hayatınızın ayarıyla oynanmış.Bir insan canını yakmak için para mı ödeniyor size ? Neden karşınızdakine dikkatli bakıp çözmeye çalışmadan yargılarsınız ? KORKU ! Korktuğunuz için.Sizler her zaman kendi kabuğunuzun üstüne çekilmiş perdenin altında kalmaya mahkumsunuz.Ne zaman kendi hayatınızı sorgulayıp yargılarsınız o zaman belki kabuklarınız çatlar.

İnsan insandan üstün değildir.Ama fikirler ve yaşam tarzı gerektiği yerde birinizi sollayacaktır.

Ben şuna inanırım.Kim ne yaşıyorsa,kiminle ne yaşıyorsa,nerede ne yaşıyorsa kendinedir arkadaş.Bu dünyaya çevreye hesap vermek ve milletin ağzını kapatmak için gelmedik.Herkes kendi boklu çamurunda debelensin.Ben ufkumun uçsuuuz penceresinden sizleri izleyeceğim ;)