28 Ağustos 2013 Çarşamba

ZIKKIMIN KAREKÖKÜ SEN !

Ruhumda kök salmış hüzün salkımları,gönlüme değen her göz yaşı tanesiyle kopuyor,dudak kenarlarımı usulca okşuyor.Kelimeler boğazımda hazır ola geçmiş.Karşımda mutluluğumdan harcayıp gözümde büyüttüğüm sen.

Nereden bilebilirdim ki tüm gülüşlerimi suretimden sıyırıp akıtacağını.Taşlaşmış kalbine bir nebze hayat bağışlayacak iki kelime vardı yoluna kurban ettiğim,bilirsin.Ama anlamazsın.Tek yaptığın saf duyguları kırbaçlamak ve zamanla bu dayanılmaz acıyı katlanılabilir hale getirmek.Haykırışları hıçkırığa,yakarışları çığlığa feda etmek.

Korkunun titrek dudaklarımdaki acı tadı,sevincin diz bağlarımı çözen adı sen.Hücrelerime dokunan,her zerremde veda buseni hissettiren sen.Gündüz aşım,gece yatışım,gökte tılsım,SEN..

Bir zamanlar elleri usul usul şakaklarımdan süzülüp gözlerimi fetheden sen.İçime akarken gecenin yalnızlığı bana defalarca um/n/ut diye tekrarlatan sen.

Zıkkımın karekökü sen ! İçimde çok yakında kıracağım bir 'sen' inadı var.Sonu mutsuz biten bir roman edasıyla yazılacağım sana.Bir çocuğun tabağında kalan son yemeği sıyırdığı gibi sıyıracağım seni kalbimden.Kazıyıp sileceğim beynimin her lobundan,feryat etmeyecek artık 'sen,sen,sen!'
TAM DA BU !

27 Ağustos 2013 Salı

''BİZ'' TANESİ

Ufalanmış duygularla yüklü günün son saatlerine doğru,yelkovan akrebin ardından koşup,yorucu gününü atlattıktan sonra,tüm ışıklar kapanıp ay ışığının saf rengi denizi aydınlatıp göz bebeklerimizi delip geçerken bir parça sen düşer tenime,dilime.Bir parça yarım kalmış 'biz' tanesi ...

Sigaranın dudak ucunda bıraktığı sefil tat kadar,kahvenin ılıdıktan sonraki keyifsizliği kadar,santim santim iyisiyle kötüsüyle nakış gibi ruhuma işlenen bir sen var ha bir de terzi söküğü 'biz' tanesi ...

Şafak vakti içilen demli bir çayın verdiği huzur,camdan usulca süzülen sabah güneşi,öğlenin kavurucu dakikaları kadar vardın bende.Bu yolları gözlemekle bitiyor ömrüm,asfaltta ümide dolanmış bir 'biz' tanesi ...

Bir martı kadar hür,yıldızlarda konaklayan,aya cilve yapanlardık biz.Gökyüzünde sıkışıp kaldı bir 'biz' tanesi.

Bir biz tanesi diyorum çünkü bir bütün olamamış iki ayrı can var bu bedende.Ve bunlara eşlik eden umut zerrecikleri,beklenti yumakları..

22 Ağustos 2013 Perşembe

BİR BEN - 1

Sağ elimde bir 'ben' tutuyorum örselenmiş,incinmiş.Sol elimde bir'ben' tutuyorum her örse göğüs germiş.Sağım her zaman ağır,derin yar'alı,solumda en kuvvetli fırtınalarda kıyıya bedenini çarpmayan bir su damlası.Küçücüğüm ben aslında annemin miniciği.Büyüdükçe gerçeklerin tatsız zevklerini tatmaya maruz bırakılmış.Korkarım ben aslında,her ne kadar dimdik durduğumu sansam da.

Eksilmemin nedenleri dökülse şuraya dağ olur,bitmeyen yalanlar,göz göre göre yaşanan sahtelikler.Beynimde muğlaklığın kurduğu bir cumhuriyet ve her verdiğim kararın yaptığı gövde gösterisi var.Yıkılmamış bir sur,kent divane ve ben arafta kalmış bir kadınım zihnimde.

Gök evim,toprak bana fazla uhrevi.Hislerim bir martı kadar hür,aynı zamanda bağnazlıkların zincirinde takılı.

Kimi zaman azapta kalmış bir kadının yüreğinden süzülür kimi zaman hayatın baş rolünde figüran olarak saklanırım ben.Kimi zaman esaretin sarıldığı çıkmaz sokaklarda kendimi arar kimi zaman bitmeyen kabuslardan uyanmaya çalışırken düşlerimi yırtarım ben.Sessizliği bana sormanız lazım,dinginliği,İçimde yaşatırım,yaşarım.

Akıl firarı olarak yaşarım ben,nefes alıp günleri öldürerek değil.Uyanmak için uyumam ben,bir daha uyanamayacak olmanın korkusunu tatmak için uyurum ben.Ağlarsam yüreğimden gelen çığlıklar gururuma kurban olacak,gülersem el değmemiş pişmanlıklarım ruhumu solduracak.Diyorum ya muğlaklığın cumhuriyeti benim beynimde !


21 Ağustos 2013 Çarşamba

YALNIZ ÖLECEĞİZ

Gecenin tenhalığı bile tıklım tıklım ruhuma merhem olamıyor.İçime sanki denizin ortasında yapayalnız kalmış bir kaya gibi oturan şeyler var.Sırılsıklam duygular...Göz yaşlarıyla filizlenen.Geceleri temizlediğim ama sabahları tekrar üzerime bulanan zehirler.Telaşından,varlığını bile unuttuğum zaman...

Yelkovan hep bir öncekine inat hızlandırır hayatı.Ben körü körüne razıyken 'imkansızlık'ların varlığına,o hep densiz bakışlarını fırlatır bana.Yaralarcasına,eskitircesine.İnandığım ve uğruna tüm benliğimi koyduğum yaşamın her zerresi tokat gibi çarpar yüzüme o çirkef gerçeklerini.Tırnaklarımı kökünden söker gibi acıtır o kendimi bildiğim,anladığım dakikalar.Olmamalıyım,yapmamalıyım,kırmamalıyım.Kaybetmeyeyim derken kaybolmaktan usanıyorum.Tüm bıkkınlıkların en yıldızlısı bu benim için.

Kendi ellerimden göz göre göre kaçırdığım değerlerin varlığı her geçen gün birer kist gibi batıyor ciğerlerime.Tutmayı başarabildiklerimse avuntu ya da gerçeklerden kaçış mı her neyse o.Kendimle en çok buluştuğum anlar en çok üzüldüğüm anlar oluyor.Ve gerçekten insan mutluysa yanında birileri de oluyor, mutluluk paylaştıkça çoğalıyor.Ama hüzün öyle değil.Üzüldüğümüzde ya da yasa boğulduğumuzda hep tek başınayızdır.Dizlerimizi çekeriz göğsümüze çenemizle birleşir.Hep o bilindik kafa sallamaları.Fikirler,hayaller,konuşmalar önce dans eder birer kuğu gibi ardından vahşi hayatına döner savaşır birer hayvan gibi.Ne denli inanılır ne denli takılmaz bu gerçekler bilemiyorum ama yaralıyor işte ya yaralıyor.

Olmasını istemediklerimiz başımıza gelmezse sanki yaşanılabilirliği kalmıyor bu dünyanın.İlla ki çelme takmak zorunda ayak bileklerimize.Hep o bilindik ders,acı olmadan o tacı giyemezsin.Dizlerimizi kanatması küçükken iyiydi ama olgunlaşınca aldığımız her darbe yüreğimize işliyor.Çığlıklarımız içimizdeki okyanuslara gömülüp patlayacağımız anı bekliyor.Bir omuz ya da sıcak bir ten bulunca boşaltıyoruz içimizdekileri.Huzurun o yumuşak kollarına yastık niyetine sarılıp derin bir mutluluk uykusu çekiyoruz.Sürekli bir içimize atma,biriktirme halleri.Olabildiğince doludizgin yaşamak varken şu kelebek ömrünü hep sıkıntılarla,sahteliklerle dizayn ediyoruz.Çünkü düzen bu.Çünkü hepimiz YALNIZ ÖLECEĞİZ.Sımsıcak iki el tutmayacak o zaman,hayallerimiz direk olacak bize.

Çünkü dünya biz doğduğumuzda bir palyaçoydu,sonra Gargamel oldu son olarak da Testere'liğini yapmak zorunda..

19 Ağustos 2013 Pazartesi

İTİRAFNAME

Onun kalbinin iskelesi benim için başlangıç değil sonmuş aslında.Tüm uğurlarımı uğruna tükettiğimin ceza sahasına girişimmiş.Umutlarımı tüketecek,duygularımı sömürecek dünyanın merkeziymiş onun kalbi.Aslında fazlasıyla dingin ve huzur verici.Doyulmamış mutlulukların adresi,zayıflığın tüketildiği,gücün başkaldırı gösterisi yaptığı başkent onunkisi.

Tuğlalaşmış ellerinden attığı bir tokat gibiydi,parçalanırken çoğalıp şarapnel parçasına dönüşen kalbimin kırıkları.Ne denli tutukluk yaptıysa kalbin,huzurun tezatları çoğalarak anıları yankılatıyor beynimde.

O derece densiz bakışlar…Bir tiyatrocunun bile yapamayacağı tarzda rol değişimin…Bukalemunu andırıyorsun bana.

Önce her gün göz kapaklarımın duvarlarına asıldın daha sonra isyanı başlatıp kirpiklerime bel bağlayarak gözyaşlarımla intihar ettin.Son bir umuttu dudaklarıma süzülen yaş,çıkaracağım tek tını bile özel olmalıyken sen kayıp şehre,ayaklarımın altına serilmiştin bile.

Yalan süslü,abartılı duygularınla tırmanırken ruhuma,çevremi saracak kimyasal yüklü bir sis olup,tenime acı veren gereksiz dikişler atacağını nerden bilebilirdim ki ?

Ya da çırpındığım sığ sularda bir girdap olacağını,kendimle boğuşurken ‘senin için’,beni sonsuza dek içine hapsedeceğin gerçeğini.

Uzun zaman oluyor hapishaneme uğramayalı.Bünyem alışık değil yokluğuna.
Eroin gibisin damarlarımda boylu boyunca yol alıp hücrelerimi yerle bir eden,zehir gibisin zaman zaman şiddetli ve ani giriş çıkışlarında bana tüm bedenimi dar eden.

Zangır zangır titretendin,işlerken gülüşün gözbebeklerime.
Tabi yıkılmasaydı hayallerimin suru,direnebilseydi iç dünyamın askerleri dayattığın ölümcül ateşlere
Cayır cayır yanmayacak,belki de beraber ulaşacaktık cennete.

Çığlıklarımla dövüşmeyecek,artık usanıp kabuslarıma ortak etmeyecektim kalemimi.
Bal damlatmak yerine nefret püskürtmeyecekti uçları,
Umut dağıtan parmak uçlarım sana kusmayacaktı.

Bana bakmak isteyen gözleri geri teperek kat ettiğim yollar,iyice yalnızlaştırırken beni
Baştan sona benden çalıp var ettiğin dünyada dökülmemeli dilinden ‘seni seviyorum’ların sahteliği.

Gizleyip sakınırken seni başkalarından,ruhunun hayat verdiği bedenlerden müze yapıyorum şu aralar.
Her birini sırtlayıp yeni güne uyanırken,biriktirip yük yaptığım umutların ağırlığı beni katıksız yaralar.

Sek duygularıma karışan nikotinin,duman duman görüş açımdaki tek pürüzsüzlüksün.
Asılırken sen sahteliğin baş gösterdiği duygulara,ben cam gibi görüntüne umut kırıntılarımı ekleyendim.
Kör gecenin zifiri karanlığına gömülürken,hıçkırıklarımla yastığıma düet hazırlatandım.

Beyazın ve aydınlığın değerini bilmeme rağmen yaşamayacak olmam sence de büyük bir kötülük değil mi ?
Fark etmemiş olman çok bencilceydi,yaydığın kara büyünün ruhumu aydınlatan gökyüzüme serdiği kara çarşafı.


18 Ağustos 2013 Pazar

YOKTAN VAR OLMUŞ İNSANLAR

İnsanlar daha o 21 gramın uçup gitmesini beklemeden ölür giderler benim için.Çünkü beyni boş,ağzı laf yapan insandan korkarım arkadaş.Cahilin ettiği,bilgisizliğin,çaresizliğin doğurduğu cehalet,kulaktan duyma haberler,dedikodunun yarattığı ve o lanet olası mahalle arası fısıldaşma ortamları oldum olası çirkef gelmiştir bana.

Benim kiminle gezdiğim,ne yediğim,ne içtiğim,nereye gittiğim,nasıl uyuduğum,saçımı hangi model yaptığım,ojelerimin rengi,giyim tarzım,vücudumun şekli,idealizmim,tuttuğum takım,kurduğum cümleler,girdiğim ortamlar,konuştuğum laflar,küfür ettiğim sistem,terliğim,ayakkabım,çorabım,duruşum,gülüşüm,okuduğum kitap,beslediğim hayvan,dış görünüşüm ya dış,içim,içimdekiler,çevrem,sevdiğim insanlar,doğrularım,yanlışlarım,eksikliklerim,tahammül edilemeyecek noktalarım,kötülüğüm,yargılama tarzım,üslubum,dinlediğim şarkılar,mutlu olduğum zamanlar,çektiğim fotoğraflar,soluduğum hava,yediğim boklar,sevdiğim renkler sizi zerre kadar ilgilendirmiyor.

Ben duruşuma ve fikirlerime bağlı bir insanım.Hayatıma içeriden veya dışarıdan müdahale etmiş olmanız sizi yüceltmeyecek.İşte insanlar böyledir,kendi yaşamlarına müdahale edilsin istemezler fakat dışarıdan gördükleri ve duyduklarıyla karşılarındaki insanı asar,öldürürler.

İnsan demek iskelet,kas,sinir,kan sisteminden oluşmuş,canı yok pahasına satılabilecek bir varlık demek değildir.Duygu donanımı mükemmeldir.İnsanları anlamak zordur,ne istediğini,ne düşündüğünü bilmek.İyisiyle kötüsüyle kabul etmek ise daha zordur.Çoğunuz birbirinize üstten bakıp,saçma şekilde yargılayıp,çevreye yalan yanlış bilgiler yayanlardansınız.Kimin ne bok yediğinden size ne ? HAYIR YANİ SİZE NE ? Konuşmak demek sağa sola laf taşıyıp,bunu büyük bir marifet gibi görmek demek değildir.Anlaşmak için konuşulur.Yeri gelir münakaşası  yeri gelir fasıl ortamı kurulur.Tatsızlıklar her zaman olacak tabi.Ama bu sizin karşınızdakini batırma,yalan söyleme,iftira atma huyunuz ne zaman sona erecek ?

Gözyaşlarımız ... Duyguların sıvılaşmış hali.Yüreğimizden damlayan damlalar.Bunları görünce mutlu mu oluyorsunuz.Eğer öyleyse dostlarım hayatınızın ayarıyla oynanmış.Bir insan canını yakmak için para mı ödeniyor size ? Neden karşınızdakine dikkatli bakıp çözmeye çalışmadan yargılarsınız ? KORKU ! Korktuğunuz için.Sizler her zaman kendi kabuğunuzun üstüne çekilmiş perdenin altında kalmaya mahkumsunuz.Ne zaman kendi hayatınızı sorgulayıp yargılarsınız o zaman belki kabuklarınız çatlar.

İnsan insandan üstün değildir.Ama fikirler ve yaşam tarzı gerektiği yerde birinizi sollayacaktır.

Ben şuna inanırım.Kim ne yaşıyorsa,kiminle ne yaşıyorsa,nerede ne yaşıyorsa kendinedir arkadaş.Bu dünyaya çevreye hesap vermek ve milletin ağzını kapatmak için gelmedik.Herkes kendi boklu çamurunda debelensin.Ben ufkumun uçsuuuz penceresinden sizleri izleyeceğim ;)