26 Eylül 2013 Perşembe

BİR TEK ONDAN SAPAMADIM



Çok zaman önceydi,yaralarım daha derindi.
Henüz neyin ne olduğunu bilmediğim dönemin,üzerime su serper gibi serptiği kıvamı koyu acıların olası sonuçlarını keşke bilebilseydim.
Benden geriye kalan,enkaz altında can çekişen bir geçmiş oldu.Ve bu geçmiş,hayatımın iflasının acı faturası olarak kayda geçmişti artık.
Sanıyorum,parmak uçlarımdan sızan telaş duygularımın rövanşını almak istiyor.Çünkü her defasında anlatmak istediklerimi kaleme dökememenin sancısı içinde sıkışıyorum.Yine bu ana denk düşen günlerden birisi bugün.Vücudum fazlasıyla bitkin.Günün o sıkıcı dakikaları üzerime savaş açmış olmasa belki her şey daha iyiye gidebilirdi.Ya da geceyi üzerime örterken,ağırlığının altında ezilmezdim.Kasvetin ömrüm boyunca bana yol arkadaşı gibi eşlik etmesi,zaten hayatın ' sen buna alışıksın,sıkma ' deme şekli olsa gerek.

Şu an,hissettiklerimle başlamak istiyorum.Bedenim.
Acının,dudaklarıma yapışan titrek melodisi iliklerimde soluklanırken,göz kapaklarım şekerleme yapmakta.Sindirim denilen sistem,huzurumu boşaltıma hazırlıyor.Tuhaf bir ürperti sırtımda,korku filmi kesiti yaratırken,gerilimin son dakikalarındayım.O kadar kaptırmışım ki kendimi neredeyim bilemiyorum.Hani insanlar bazen çıkmaz sokak olduğunu bilmeden dalar ve hüsranla geldiği yolu tekrar teper ya işte ben bunu defalarca yaşayanım.Defalarca bıkmadan usanmadan,sonunu bildiğim yollara saptım.Bir tek o'ndan sapamadım işte,bir tek ondan.
Sinirlerim o kadar gevşek ki,cenazeye bile kahkaha atmaya başlıyorum.Bir ölüm,ne kadar güzel olabilir ki ?

Beynimin kıvrımlarında dolanırken,silik bir iz var böyle,görüyorum,çatlaklarından kan sızan.Düşmüş bir kız,azapta kalmış,yıpranmış.
Biliyorum ! Tanıyorum.Her şeyin farkındayım ama yardım etmiyorum.BİLE BİLE kanıyorum.Arkamı dönünce gözlerim kararıyor,o kadar kasılmışım ki,sanki bir daha oradan uzaklaşamayacak olmanın korkusu üzerime karabasan gibi çökmüş durumda.Neden,sonunu bildiğim acılara baş kaldırmaya çalışıyor,finalinin büyük bir kayıp olduğunu bildiğim halde inat ediyorum,bilemiyorum.

Göğün surları tek tek başıma yıkılıyor bu gece.Mavinin,siyaha teslimiyeti uykularımı kaçırmaya yetiyor bile.Nedense geceleri tazeleniyorum.Acının ete bürünmüş hali ben.

23 Eylül 2013 Pazartesi

RENGİNİ YİTİREN DÜNYAM

...

Yokluğun tenime nüfuz ettikçe üşüyorum,bil istedim.
Etkilerin,vücudumun iklimini değiştiriyor.Gökyüzü avuçlarıma güneşi tutuştururken,sert yağışlarını bana şükranla sunuyor.Dünyanın tüm dertleri bendeymiş gibi.
Acizliklerim almış başını gidiyor ve pişmanlıklarımın boyutu dağlarlar yarışır vaziyette.Bu durumda mantık mı aramalıyım yoksa kendime yakışanı mı yapmalıyım ? Bilemiyorum.
Beynimde sözcükler konvoy yapmışken,kirlenmiş olanların artıkları yüzünden eksiliyorum..Sonra ne diyeceğimi toparlayamadığım sözcük kümesi birden ağzımdan dökülüveriyor

-İnan ki denizin azgın sularının kayaya her çarpışında çıkardığı sesin şiddetinde sevdim seni.

Ses yok.
Tekrar ediyorum ama yine cevap yok.
Bir kol mesafesinde bana ama dokunamıyorum.Elimi uzatıp ulaşmaya çalıştığımda parmaklarım suretini delip geçiyor.Tuzla buz olmak deyiminin tam da yerini bulduğu dakikalarda anlıyorum ki hayaliyle konuşuyorum.Anlıyorum ki zihnim,kanlı canlısı yerine bana hayali oyunlar oynamaya başlamış.Kahvemin keyfi,kaçık anlarıma kurban olmuş durumda.Bardağımı deviriyorum.Epeydir almadığım güneş ışığı,sanki bedenimde alerji yapıp amansız acılar çektiriyor.Perdemi kapattım.Müzik başlasın.Kulağımın eroine ihtiyacı olduğunu unutmuşum.Muhtemelen renkleri de karıştırmaya başladım.Yoksa etraf neden karanlık anne ? Benim yaşamımda mavinin,sarının,yeşilin her tonu vardı ? Neden şimdi ortalık grimsi ?
Nefesim kesilirse ve vücudum hayata yenik düşerse seni görebilecek miyim anne ? Bana dünyadan el sallar mısın ?




Gözlerim nefret kusuyor bak,kalbi açık kalmış,aşk almış.
Rengarenk dünyamın tüm çizgileri suretimden sıyrılıp akarken,geceye haykırıyorum senin için !

- Kalbimdeki yangınların ateşi kaçıyor gözüme,yaşlarım değiyor her bir sözüme.
  O sebeptendir ki hem yanık hem yağmur kokar tenim.
  Senin tenin,benim evim.

22 Eylül 2013 Pazar

YAŞAM ZİNCİRİ

Bir yudum sessizlik daha lütfen.İçime hapsetmem gereken bir çığlık var.

Şehrin en asi rüzgarlarını ahengiyle kıskandıran serzenişlerim ve gözyaşlarıma mütemadiyen tokat gibi çarpan gerçeklerim var benim.Bedenimde dolup taşan,göz pınarımdan intihar eden bayat duygular,kayıp şehre,ayaklarımın altına serildi bile bak.
Büyüdükçe ağzımın tadı bozuluyor.Beynim kirleniyor.Kalbim yoruluyor.İşleri yoluna koymak ya da duygularımı dizginlemek artık zor geliyor..Kalemim kan ağlıyor.Sensiz,sessiz,hissiz.Önceleri bal damlatan dudaklarım şimdilerde her şeye nefret kusuyor.
...

Madem mükemmel yaratıklarız neden olmayacak şeylerin peşinden koşarız ? Anlata anlata bitirilemeyen varlıklar neden anlata anlata bitiremediklerine kul olurlar ki ? Örneğin ilk paragraf.Sessizliğe muhtaç ben.Oysa o kadar çok sessizliğim var ki,sıkışsa patlayacak.Saklamam gereken çığlıklar zaten benim göz bebeklerimle her gün savaşıyor.O kadar tezatla yaşamak da zor.Sürekli bir kendimle itiş kakış,ironileri düzeltme,toparlanma çabaları.Büyüyorum sanırım.Evet evet,kesinlikle.Annem hep derdi,büyüyünce anlarsın diye.Ne kadar da haklıymış.Onca acı şeyi göğüslemek ve bunları yaşarken zerre kadar mızmızlanmamak büyüklüğün göstergesi olsa gerek.


Her neyse.Sonuç olarak büyük bir gerçek var ki,hayat bizi sürekli hırpalayacak ve bunu yaparken inanılmaz zevk alacak.Bizler atılan her kazığın,yediğimiz her darbenin acısından ders alacağız.Şüphesiz,doğamız bize sürekli tekrar güvenmeyi şart koyacak.Ve hep kaybeden olacağız.Kaybettiklerimiz acıtacak,kanatacak.Biz her yara izinde acılarımızı tazeleyeceğiz.Gün gelecek bir bakacağız ki her yerimiz kan revan.Nasıl da eskimiş ve ufalanmışız.Nasıl da boş icraatler peşinde sürgün edilmiş bedenimiz,beynimiz.Duygularımızı kırbaçlayan insanlara verdiğimiz değeri kendimize verseymişiz hayat bambaşka olabilirmiş.Yumruğumuzu sıkıp solumuza yerleştirdiğimizde şaha kalkan kalbimizi yanlış yöne çevirmeseymişiz mutluluk bizim için bir kelime ve soyut bir kavram olmaktan çıkarmış.

Tecrübe.Boktan sebeplerden dolayı boktan olayların bize kazandırdığı boktan denemeler.Hepsi bu.

18 Eylül 2013 Çarşamba

EN İYİ BİLENDİN SEN

Gözlerime,yıldızlardan koparıp yerleştirdiğim ışığı söndürme yeteneğine ne demeli sevgili ? Ya da buram buram acı kokmama ne dersin ? İçimden binlerce martı kanatlanıyor,ama yine sana varamıyorum.Her nefes,saplantı duygularla ciğerime batıyor,kanatıyor.Ruhumun eroini vücut boşluklarıma yayılırken her parçan bir zerreme hayat oluyor.Ömrüm,şarkıların yaralarıma pansuman yapmasıyla ve acı gerçeklerin her defasında aşinasız tatlarına bakmakla sürüp gidiyor.

Sonbahar,ilk hecesinin hakkını nasıl da veriyor.Günlerden çarşamba.Dün yağmur yağdı bu kente ve ıslak sokaklarının serinliği senin kokunu hatırlattı bana.Mis kokunu.Sanki dibimdeymişsin gibi sarıldım ben sana,kokladım.Otomobilin camına başımı yaslayıp yolun sonunu gözledim.Gözledim,gözledim.Neredeydin ?
Soyutlaşan bakışlara çok mu meraklıydın be sevgili,kor kor yanan gözleri göremedin ?

Bak,uzanıyorum sana.Sen de tutar mısın ellerimi ?

Eskisi gibi.

Hep BİZ gibi.



Gülerken küçülen gözlerine mi gömülsem,yanağındaki gamzelere mi bilemedim.Dünyanın yedi güzelliğine açılan dudaklarına mı donup kalsam yoksa sekizinci harika gülüşüne mi ? Ha ? Sen söylesene.Ne de olsa her şeyi bilendin sen.
Kışı severim mesela,yağmuru,soğuğu.Bu soğuklarsa yokluğunun telaşından hep.Üşüyorum.Yokluğundan.
Gün/eş 'imken kar'ım olmayı becerendin ve bu işi öyle güzel yapıyordun ki,içimin yangınları,suretimin donukluğuna mağlup olamıyordu.Yine sana yanıyor,yine sana yeniliyordum.Yenilmeyi sevmezdin sen,inatçıydın.En iyi bilendin sen,bir tek sana eğilendim ben.



Bir bardak kahve yaptım kendime.''Sen'' kokulu olandan.Muazzam.Yalnızlığı yudumlarken,ufak bir tebessümle dudaklarımı neşelendiriyorum.Somurtkanlığımdan küsüp,suskun kalmayı tercih etmesinler diye.En iyi bilendin sen,susmazdım ben.

Galibiyetimin mağlubiyetime gebe kalacağını bilseydim,doğmadan öldürürdüm ayrılığı.Acının kordonuna dolar ve sensizlikten nefesini keserdim.Vücutta şekil almış hali olmaktansa,gökkuşağının zevkine,kahvenin tadına,yağmurun kokusuna ve kitabın dünyasına varamadan ölmek daha ASİLceydi.En iyi bilendin sen.Kararlıydım ben ..

15 Eylül 2013 Pazar

MUTLULUK VARSAYIMI

...

Hüzünle,çaresizlikle dört bir yandan sarılmış bir kağıt parçası hayat,koskocaman kütüphanede.
Çek çıkar bakalım,bul iliştirildiği yerden,sonra döktür içindeki pisliği,hazin sonları..
Yıka.
Bul gerçeğe giden yolları.
Sıkıştırılmış hüzün patlamaları yaşamadan,kayıtsız şartsız sevmeye çalış,ebediyen,inatla,sabırla ...
Alışmaya çalış,alttan al,yeri gelsin görmezlikten gel.Aksın gecenin o koyu karanlığı kağıttan,dökülsün eteğindeki tüm taşlar hayatın,kalmasın ağırlığı.



Gücü bul ! İçinde o ! Keşfet.Derin yanılsamalara kapılmadan,geminin kaptanı ol,unutma dümen sende ! Nereye çevirirsen kafanı,orada hayat.Özgür,uçsuz,bucaksız...Deniz gibi mavi,duru,akışkan...
Maviliğine sermelisin huzurunu,duruluğuna ulaştırmalısın içinde biriken pis sıkıntıları,akışkanlığına uymalısın denizin,oluruna bırakıp düzenbazlığı,sahtekarlığı,yalancılığı ayrıştırmalısın ufkunun sonsuz düzeninden.
Gereksiz insanları ayıklamalısın beyninden,kalbinden.
Zamansızca,aniden ölsün istemiyorsan kalbinde amansızca dirilecek olanlar,gömmeyeceksin de ! Onlar soyut diyeceksin.
Yok sayacaksın seni yok sayanları,varsayacaksın olmasa da ömründe olabilecek mutlulukları ..

7 Eylül 2013 Cumartesi

İÇİMDE ÇÜRÜYORSUN

Dilimin takıntısı olmuş bu aralar,paslanmış adın.
Kalp sancısı,akıl firarı.
Yıpranmış mutluluklarımın bir burukluğu da kokuşmuş yüreğin.Kokusu çıkmış be sevgili.Yalan kokuyor,sevgisizlik kokuyor.
Senden sonra keşfediyorum seni.Bitmek bilmeyen bir serüven gibi.Boşuna demiyor Mevlana 'İnsanları tanımak denizleri bardak bardak boşaltmaktan daha zordur' diye.
Aslında bugün konumuz sen değilsin.Bak kalemim seni sayıklamaktan şikayetçi.O halde mevzu ben ve kirpiklerime tutunmuş bir okyanus.Dudaklarımdan intihara kalkışan cümlelerim ve bitik bir düş.Şu saatlerde içimdeki tüm hayatları bir bir yargılayıp asıyorum.Bu gece ışıkların söndüğü gece ve sen içimde çürüyorsun.
Hep mi kaybettim ? Yoksa ... Farkındayım aslında.Tıpkı sen gibi yüzlercesiydi intikamımın,kinimin adı.Tıpkı içimde ölen sen gibiydi o yüzlercesinin hüsranı.
Zavallı ben...
Bir ben var acılarından ders almış,bir ben var acıttıkça kor kor yanmış.Evet bir ben var istemeden nefeslerini tüketen ve bir ben var dünyalarını onlara dar eden.
Nasıl sevgili ? İntikamını alıyorum değil mi ? Lav misali süzülürken sen benden,tenime yapışan sen kalıntılarından müze yaptım,ve sergiledim onlara,istemeden.
Acıttım ? Evet.Kanattım ? Evet.Pişmanlık ? Diz boyu.Yaraladım? Ziyadesiyle.Peki sonuç ?
. . .
Anne karnında ölen bir bebektim ben,sen o lanet olası kordon düğümü.
Ben dökülürken açık denizlere,sen avut kokan yüreğini gölle,nehirle !
Ben yeni ufuklara açılan yelkenken,içimde çürüyorsun,unutma,içimde,çürüyorsun..

3 Eylül 2013 Salı

NE DENLİ ''SEN'' İŞGALİNİN ESİRİYİM ?

Gözlerimin kustuğu bir gece daha ...
Garip.
Benliğimin devasa enkazı,çözünüp suretime yapışıyor,damla damla ..
İnsanlar yalnız olmaktan şikayetçi.Bence hiç de şikayet edilecek bir noktası yok.Çünkü ne kadar yalnız kalırsak o kadar tanıyoruz kendimizi,o kadar çözüyoruz içimizi.Şöyle bir gerçek var ki,bu dünyaya nasıl tek başımıza geldiysek aynı o şekilde döneceğiz.Ellerimiz boş,yüreklerimiz kayıp bir biçimde.

Hep de hava kararınca düşer aklımıza o fiili sevmeler.Dercesine zifiri bir koyulukta başlamışsın yola ve dönüp dolaşacağın yer yine bura.Yine bastıkça acıtacak,kan kusturacak biliyorum.Nedense inadına yaşıyorum.İnadına ayakta ve inadına hayattayım.Çoğu şeyi anlamlandıramıyoruz bazen.Sanki nasıl desem böyle biri boğazımıza yapışıyor ve 'sus ! içindekileri çıkarma sakın! ' der gibi.Yaşam zaten akıl hocası olmuş,attığı her darbede müthiş hoca edasına bürünüp ders veriyor bize.Daha ömrü yarılamadan,yarıda karşılaşacağımız zorlukların şöyle bir ucundan tadına baktırıyor.Ne garip değil mi ? Yazın sıcağında üşümek.Evet biliyorum.Donuyorum.Düşünüyorum,hissediyorum.Ama eski ben olamıyorum.Olamayacağım da.Bi parça eksikken ben nasıl tam olabilrim ki ? Ne denli ben ? Bu vücutta ne denli ben'den var ?
Ne denli 'sen' işgalinin esiriyim ? 

Bir parça sen var bende,bir gram hissinle.